İnönü’nün camileri
Bugünkü CHP’nin başında bulunan kişinin, Kılıçdaroğlu’nun bile eleştirdiği bir dönemi savunuyorsunuz. Tek parti dönemini.. Birer birer dönem içinde yapılan faşist uygulamaları saymayacağım.
Sadece Atatürk’ün cami severliği ile İnönü’nün cami kapattırması meselesinin neden çorba yapılarak anlatıldığını çözmeye çalışıyorum. İnönü’nün camileri kapattırıp ahır yaptırması ile Atatürk’ün Paris’te Japonya’da yapılan camilere çuvalla para ödemesi arasında ne tür bir ilişki kurulduğunu merak ediyorum. Tartışmayı başlatan benim de kitaplarını merakla okuduğum genç bir araştırmacı olan Sinan Meydan. Derdim Sinan’la değil. Zira o araştırmış bulmuş çıkarmış, Atatürk’ün yapımına katkı verdiği camileri yazmış. Ama Eski Türkiye’nin numunelik yazarlarından biri “Bırakın İnönü’nün camileri kapatması hadisesini, Atatürk’ün cami yaptırması hadisesiyle ilgilenin” diye bakmış meseleye. Melih Aşık.. “Onunla ilgilenmeyin, bununla ilgilenin” diyor.. Eski alışkanlık ne de olsa.. Ayar verme alışkanlığı.. Daha önce de, sahibi kabul ettiği halde irticayla mücadele eylem planının imzasının sahte olduğunu ispata çalışıyordu. Hatırlasanıza “ıslak imza makinesi” kavramı ile tanışmıştık sayesinde. Ne adam ama.. Şimdi de bize ne ile ilgilenmemiz gerektiğini emrediyor. Siz ilgilenin efendim onunla. Biz neden ilgilenelim? Ben misal, Bolu’daki Karakadı Camii’nin neden ahır yapıldığıyla daha çok ilgilenmek istiyorum. Ben misal, Sultan Abdülaziz Han’ın, Maçka’da cami yapılması talimatıyla ayırdığı arsanın İnönü’ler tarafından nasıl kapatıldığı ve üzerine villa yapıldığı ile ilgilenmek istiyorum. Öyle ki, sadece arazi kapatılıp (taşlık denilen yer) villa yapılmakla kalınmamış, bir de önündeki arsa kamulaştırılarak park haline dönüştürülmüş ve bu sayede önünün kapanması da önlenmiş. Ben bununla ilgilenmek istiyorum. Ben misal, Taksim’de 350 sene boyunca içinde namaz kılınan Katip Mustafa Çelebi Camii’nin, İsmet İnönü tarafından satıldıktan sonra nasıl İstiklâl Meyhanesi’ne dönüştüğü ile ilgilenmek istiyorum. Size ne arkadaşım?
•
Japonya’da cami yapılması meselesine gelince.. Bugün eğer o topraklarda ezan sesi yankılanıyorsa, 2. Abdülhamit Han döneminde şehit verdiğimiz 600 vatan evladına, Osmanlı Sancağı’nı Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Japonya sularında dalgalandıran Osman Paşa’ya borçluyuz. Ertuğrul Savaş Gemisi’nden söz ediyorum. Emperyalist İngilizlerin Mısır ve Hindistan’dan sonra gözünü Arap coğrafyasına dikmesinin ardından, taktik ve strateji dehası 2. Abdülhamit Han’ın gövde gösterisiydi Ertuğrul... Bir yıla yakın süren yolculuk boyunca yol güzergâhındaki ülkeler sevgiyle muhabbetle selamladı sancağımızı. Yolculuk tamamlanamadı. Ama bu bile Avrupa’nın dizlerinin titremesine yetti.
•
Gelelim Japonya’daki Atatürk sevgisine.. Ertuğrul Faciası’ndan sonra kurulan dostluk köprüsünün pek çok tezahürü olduğunu söylemeliyiz. Bunlardan biri de kuşkusuz Atatürk büstleri.. Bir tane de Niigata’da var. Ancak 2007’de meydana gelen depremde zarar gördü. Daha fazla zarar görmesin diye kontrollü biçimde yan yatırdı yerel yetkililer. Japon medyası ayağa kalktı. Bunu Atatürk’e ve Türklere saygısızlık olarak yorumladılar. Oysa gerçek kısa sürede ortaya çıktı. Bu sadece onarım öncesi geçici bir süreçti. Kimsenin büstten vazgeçme niyeti yoktu. Şimdi mesela bu “İnönü sever Atatürkçü” arkadaşlar bir karşılaştırma yapabilirler mi? Mesela paraların üzerinden Atatürk resmini kaldırıp kendi resmini basan, ülkenin dört bir yanına at üstünde heykellerini diktiren Atatürk’ün izlerini silmeye çalışan İnönü ile Niigata’da hasar görmüş büstü ayağa kaldırmaya çalışan Japonları karşılaştırdıklarında ne görürler acaba? Kalın sağlıcakla