Cemal Nar

Cemal Nar

Kıyamet ne zaman kopacaktır Bize Bağlı

Kıyamet ne zaman kopacaktır Bize Bağlı

Halkı yöneten kimseler, çok zor ve önemli bir işi üstlenmişlerdir.

Sorumluluktan kurtulabilmek için halkın iyiliğini düşünmeleri, haklarını gözetmeleri ve onları her türlü zarardan korumaları gerekir.Yönettiği kimseler hakkında samimi düşünce taşımayan ve onlara haksızlık eden kimseler eğer müslüman iseler, kolay kolay cennete giremeyeceklerdir.

Halka zulmetmeyi mübah görüyorlarsa, imanlarını kaybederek küfre düştüklerinden dolayı asla cennet yüzü görmeyeceklerdir.

İşte imam, yani devlet başkanı ve görevlendirdiği diğer idareciler, üzerlerine aldıkları bu emanetin sorumluluğunu terkederlerse, sonunda elbette alemin düzeni bozulur. Yeryüzünü fitne ve fesat kaplar. İnsanlar tam bir bunalım, buhran, zulüm, kaos, anarşi ve terörün içinde inim inim inlemek durumunda kalırlar.

Bu ise bir toplumun, belki de bütün bir insanlığın kıyametidir.

Hani adamın biri Efendimize sormuştu:

-Kıyamet ne zaman kopacaktır?

Efendimizin cevabı ilginçtir:

-Eğer emanet kaybolursa, işte o zaman kıyameti bekleyiniz.

Adam:

-Bu emanet nasıl kaybolur ya Rasulallah, deyince, Efendimiz:

-İşler ehil olmayanlara verildiğinde, kıyameti gözleyiniz" buyurmuştur." (Buhari, İlim 2, Rikak 35)

Anlaşılan kıyamet, kötülerin başına kopacaktır. Müslümanlar, kıyamet öncesi bir duman ile (duhan) nezleye tutulmuş gibi olacak ve bayıltılacaktır.

Emanetin zayi edilmesi, dînî sorumlulukların yerine getirilmemesi, bir başka ifade ile İslam'ın hayata hakim olmaması, İslam'ın hayat bahşeden bir nizam olarak uygulanmaması da bunu göstermiyor mu?

Demek ki kıyamet küfrün, şirkin, zulmün tabii sonucudur ve onların başına kopacaktır.

Gaybı Allah bilir. Biz bu konudaki ayet ve hadislerin ışığında bir şeyler söylüyor, yine de gayba dair olan haberlerin “müteşabihattan” olması hasebiyle ihtiyatlı olmaya gayret ediyoruz. Allah hatalarımızı bağışlasın.

Biz burada öteden beri yazdıklarımızda ayet ve hadislerle emaneti zayi eden, görevini kötüye kullanarak zulmeden idarecilerin ahirette ateşler içinde azap çekeceğini görmüştük.Sadece kendi yaptıkları kötülükler yüzünden mi?

Hayır!

Belki, başkalarının yaptıkları yanlış, hata, günah, zulüm, fitne ve fesatlar yüzünden de azap çekecek, cezalandırılacaktır.

Belki akla gelir, “hani kimse kimsenin yükünü çekmezdi?”

Evet, yine öyledir. Fakat bakalım hele, bunlarda kendi vebali yok mudur?

Elbette vardır. Çünkü insanları gereken şekilde eğitmeyerek, iyiliğe irşat etmeyerek, kanunları adaletle uygulamayarak kötülüklere hayat hakkı sağlamış ve kötü kimselere fırsat veimkan vermiştir. Bu vebal değil midir? Öyleyse cezasını çekecektir.

Ehil olmayanları idareci olarak atamış veya ehil olsalar bile onları zaman içinde gerektiği gibi hakkıyla denetlememiştir. Böylece onların işledikleri zulümlere sebep olmakla ortak olmuştur. Bu ortaklığın kendine düşen hissesinden cezalarına da ortaktır.

Hadisi bilmeyen mi var? "Sebep, olan yapan gibidir."

İşte bu kuralabinaendir ki günahları ve veballeri, dolayısıyla cezaları ve azapları da katlanmıştır.

Sevapları ve mükafatları da aynı şekilde kat kat olacaktır. Öyleyse meydana atılan cesur yiğitler, yani idareciler, yöneticiler, büroratlar, hatta mahalle muhtarları dahil iki kişinin başına idareci olanlar, aklını başlarına toplamalıdırlar. Bu işi başlarına nerden sardıklarını iyi düşünmelidirler.

Devletin işini yaparken selam bile almayan, işi bitince denletin mumunu söndürüp kendi mumunu yakan ve selam alan Hz. Ömer, ölürken, mükafatını tebrik edenlere, “ne mükafatı? Yakamı sıyırırsam yeter” demiştir.

Yerine oğlunu atamasını söyleyenlere de “bir evden bir kurban yeter” demiştir.

Bir memur anlatıyor, ben onun yalancısıyım: Bizim müdürün bir makam arabası var. Bir de hanımına tahsis var. Bir de lojmanın ihtiyaçlarını karşılamak için evde araba var…

Sadece onun müdürü değil, etkili ve paralı bütün daire amirleri, bakanlık personeli vs. vs. Her biri bir padişah gibi yaşıyorlar. Yok yok, padişahlar böyle sefalı yaşayamamıştır, buna hiç şüphe yok…

Tabi bu arabaların birer şöförleri var, yakıtları var, bakımları var. Daha bu üst düzey devletlilerin lojmanı var, bu lojmanın dayanıp döşenmesi var, ısınması, aydınlatması var. Aşçısı var, bekçisi var. Akşamları verdikleri davetler var, resepsiyonlar var. Çocuklarına okullara gidiş ve gelişlerde servis var. Devlet imkanlarıyla yazlıklar var, kışlıklar var, tatiller ve seyehatlar var. Emekli olunca bile çıkmadıkları lojmanları var. Baksana, tutuklamak üzere emekli generalleri nerden alıyorlar?

Bunlar dışarıdan belli olanlar. İçini Allah bilir…

Nerden bunların parası?

Ben öğretmen iken yanımdan yönümden her dairenin servis arabası o dairenin memurlarının çocuklarını okula götürür, ama beni almazlardı. Milli Eğitim daire personeline verir, ama okulda çalışan öğretmenlerine servis vermezdi. Siz olsanız üzülmez misiniz?

Çok daireler memurlarına ya yemek verir, ya da fiş keserek parasını verir. Ben öğretmen olarak, nöbetlerimiz hariç, devlet yemeği yemedim. Yedimse de bir idarecinin ısrarlı davetlisi olarak sayılıdır. Şimdi onlar için de çok pişmanım. Karşılığını tasadduk ile verip kurtulmaya çalışıyorum.

Halkın cebinden. Fakir fukaranın boğazından. Çalışanların alınterinden. Akaryakıta gelen aslından kat be kat fazla utanç verici vergilerden.

İslam, vergi almak için zengin olmayı şart koşar. Ama bu devlet asgari ücret maaşından, yani açlık sınırının altında ücret alandan vergi kesiyor, yukarda sayılan padişahları beslemek için. Nerdesin ey akıl? Utandın da yere mi battın ey iz’an?

“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” diyor yiyen domuzlar…

Duyarlılık kalır mı bu kadar haramın içinde?

Gözümle gördüm. Adam müfettiş, okulu teftiş ediyor. Elini yıkamış gelmiş. Elleri ıslak. Masanın üstündeki yazı yazmaya mahsus gıcır gıcır beyaz kağıdı aldı ve peçete gibi elini silerek çöp sepetine attı…

Bu adam müfettiş! Bu kimi teftiş edecek?

İdarecilerin işi zor, çok zor…

Bu adaletsizliğin, bu yağmanın, bu fakir fukaranın hakkını padişahlara yedirmenin vebali yok mudur? Varsa, ne yapıyorlar?

Allah akıl fikir versin ve yardımcıları olsun. Bizim için de bu dua elbette…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi