Hangi İslâm?
Günümüzde, mesajının duruluğuna inandığımız İslâm’ın anlaşılmasının önünde büyük engeller bulunmaktadır. Sanıldığı gibi bu engeller sadece hârici nedenlerden kaynaklanmıyor. Hârici engeller bir yere kadar. Asıl engeller Müslümanların bizzat kendi elleriyle inşa ettikleridir.
Meselâ İslâm’ı yeni öğrenmek isteyen birisine neyi tavsiye edebilirsiniz? Allah’ın (c.c) Kitab-ı Mubîn’ini mi? Reel zeminde Kitab demek, meâlcinin Kitab’ı okurken zihninde oluşan anlamı Türkçe’ye aktarabildiği şeydir. Bu durumda iyi düzeyde Arapça bilmeyen ve Kur’an-ı Kerim’i anlayacak altyapıya sâhip olmayan birisine ancak meâl tavsiye edilebilir.
Bu işe kendisi soyunan birisi birçok Kur’an âyetine farklı anlam veren meâller arasından hangisini seçebilir ki? Birkaç meâli karşılaştırmalı okusa farklı anlam verilen âyetlerde kafası karışacaktır. “Allah Teâla’nın mesajı hangisi?” sorusu otomatikman sökün edecektir. Böyle olduğunu biliyorum, çünkü bu tür durumlarla karşılaşıyoruz.
Allah Teâla’nın insanlığa gönderdiği son ilâhî mesaj olan Kur’an-ı Kerim’le ilgili durum buysa hadis, fıkıh, kelam, usûl ve diğer hususlarda durum daha da vâhimdir. İslâm’ı öğrenmek isteyen kişi ne yapacaktır şimdi?
İnternet ortamında da durum karışıktır. Birbirine reddiye veren sözde İslâm uzmanlarının video kasetleriyle dolu internet ortamı. Birbirini aşağılayan, hakaret eden, normal vatandaşın anlamakta zorluk çekeceği âyet ve hadislere, usûl kâidelerine dayanılarak, yahut kâidesiz meşrebine göre geliştirilmiş reddiyeler gırla çünkü.
Bu kargaşa ortamında hakikate ulaşmak isteyen vasat birisi; “Acaba hangisi hakikat!” endişesini yaşamayacak mı? Bu problem uzun yıllarını dindar câmia içerisinde geçirmiş ama uzmanlık alanı İslâmî ilimler olmayan birçok okur-yazar için de geçerli.
Velhâsıl, İslâm’ın mesajı açık ama biz onu zorlaştırdık. Tarihte yaşanmış fırkalar arası ihtilaflar, mezhepler arası ve mezhep içi içtihatlar bir yere kadar bunda rol oynamış olabilir. Ama asıl zorluğu Batılılaşma süreciyle biz inşa ettik.
Devlet erkini elinde tutan katı laikçiler İslâm’ı reform etmek üzere çeşitli hamlelerde bulundular. Bu çizgiyi destekleyecek din yorumcularını öne çıkardılar, bunların sayesinde bir kadro da oluşturmayı başardılar.
Devlet gücünü arkasına alan katı laikçiler bunu reddeden Müslümanlara zulümler yaptılar, medreselerini kapattılar, sivil alanda yapılacak İslâmî ilmî faaliyetleri suç saydılar. İslâm’ı öğrenmekten vazgeçmeyen insanlar yeraltına çekilmek zorunda kaldılar. Gizli mahfillerde ehil olan da olmayan da bu işe soyundu, dini korumak ve yaşatmak adına. Böylece birbirinden fazla haberdar olmayan ve birbirini kontrol edemeyen yeni dinî söylemler bu zeminde uç verdi.
Bu yasakların kimisinin kalkması, kimisinin de internetin sunduğu imkânlarla işlevsiz kalması dolayısıyla, yeraltında yasakların dünyasında şekillenmiş yeni dinî söylemlerin ifrat ve tefrit çizgideki iddialarına şâhit oluyoruz.
Mehdilik iddiasında bulunanlar, dini liberal yahut komünist okumanın nesnesi kılanlar, 14 asırdır Müslümanların üzerinde ittifak ettiği “merkezi kriterler”e savaş açanlar, münkeri Ehli Sünnet öğretisi diye sunanlar, Ehli Sünnet öğretileri problemin bizzat kendisi görenler, siyasi ve ekonomik öğretilerden soyutlanmış bir dine çağıranlar, vahiy tenkitçileri...
İnternet ortamında konuya ilgi duyanlar bunların tümüyle şu ânda muhatap. Her birisi kendi “Hak” bildiğini kitlelere anlatmak derdinde. Bu kadar zıt İslâm yorumları önemli ölçüde yasakçı dönemin bize bir armağanı.
Bu işin tek güzel tarafı, toplum önünde söylenenlerin yine toplum önünde tenkitlere maruz kalması ve iddia sahiplerine iddialarının delillerinin sorulabilir olmasıdır. Yeraltında ortaya atılan birbirinden farklı dinî yorumların sorgulanmazlığı, sorgulanabilir olmuştur bugün. Buna rağmen sorun olduğu gibi önümüzdedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.