Fazıl diye biri yok, sahiden yok
Bu gerçek bir yanılsama. Varmış hissi uyandırdılar bizde.
Biz de inandık buna. Hatta değil överken, tenkit ederken bile cümleye; “dünyaca ünlü piyanistimiz” diye başlayarak, baskın bir karakter sundular..
Üstün, daha yukarıda bir yerlerde..
Bizim gibi “yavşakların” anlayamayacağı bir yerde..
Adını bildiğimiz ama yaptığı işten haberdar olmadığımız biri Fazıl Say. “Hadi say” dediğinizde herhangi bir eseri aklımıza gelmeyen biri...
• Şöyle düşünelim..
Bir sabah kalktınız ekmek gazete almak için çıktınız evden. Apartman görevlisinden yolları süpüren temizlik işçisine, yolda rastladığınız eski komşunuzdan mahallenin delisine kadar herkes size aynı dükkanı işaret ediyor. Köşedeki büyük bakkal dükkânını. Aman da ‘şöyle güzel’, ‘böyle güzel’ diye anlatıp duruyorlar. Hatta diyorlar ki; “dünyaca ünlü bakkal”.. Aman da öyle bir bakkal ki; “buralarda değeri bilinmiyor ama Avrupa’da, Japonya’da herkes o bakkalı konuşuyor”.. Gidiyorsunuz bakkala, giriyorsunuz içeriye ve diyorsunuz ki; “Bir ekmek bir de Yeni Akit Gazetesi”.. Fakat yok.. Ne ekmeğimiz var ne Yeni Akit’imiz..
Ekmek diye raflara dizdiği; Çavdar’dan yapılmış ‘Roggenmischbrot’ ya da kepekten yapılmış olan ‘Vollkornbrot’..
Gazeteleri ise; ‘Frankfurter Rundschau’ ve ‘Der Tagesspiegel’..
Eee..
Hani sizin dünyaca ünlü bakkal?
Okuyacak gazetemiz de yok yiyecek ekmeğimiz de. Bu şartlarda buradan alışveriş yapmak, en hafif tabir ile “yavşaklık” olur.
• 2007 sonu idi, bir Alman gazetesinde bizi çekiştiriyordu bu adam. Bizim yüzümüzden ülkesini terk edebileceğini falan söylüyordu.
Aynı gazetede miydi başka bir gazetede mi hatırlamıyorum, kızına zorla başörtü taktıracağımızı falan söylüyordu.
Bakanların eşlerinin kapalı olmasını da ülkeden gitmesine “haklı” gerekçe olarak sunuyordu. Ben o zamanlar gittiğini zannediyordum. Gitmemiş.. Zira o Ak Parti’nin nispeten güç kaybettiği 2007-2009 arası dönemde bile böyle düşünen birinin, %50’lik bir “2011 Türkiyesi”ni sindirebileceğine ihtimal vermiyordum. Meğer hâlâ buralardaymış. Gidememiş. Sertab Erener’in beyni ile ilgili analizler yapıyormuş. Niye? Somali’ye gitti diye.. Seni de gördük Afrika’da. Japon sevgilinle. Tabii senin derdin başkaydı, açlıkla, kuraklıkla, susuzlukla imtihan olan kardeşlerimize giden sanatçıların derdi bambaşka..
• Biz Somali’ye baktığımızda içimiz acıyordu Fazıl Say. Ajda Pekkan ve Sertab Erener’i , o çocukların yanında gördüğümüzde orada, onların yanında olduğumuzu hissettik. Ajda ile Sertab’ın, Afrikalı kadınlarla yaptığı dansı izledin mi Fazıl Say? O kadar gerçekti ki, bunu asla bilemezsin. Çünkü senin konserine gelenlerin sahte, yapmacık, göstermelik tepkilerinden, gerçeğin ne olduğunu unutmuş olmalısın. “Desinler” diye gidilen konserlerin müzisyenisin sen. Ben gibi yavşakların işi olmaz senin konserinde. Ben Ajda ile o Kenyalı kadının içten, samimi dansını izlemeyi tercih ederim.
• Gelelim senin, benim ülkemdeki karşılığına.. Bu ülkenin bütün acılarından beslenmedin mi bugüne kadar? Beğenmediğin bu ülkenin acıları üzerine yaptığın kıymetsiz işlerle, biz sanattan anlamayan yavşaklara “Metin Altıok”a nasıl üzülmemiz gerektiğini, “Madımak Olayı”nı nasıl görmemiz gerektiğini, “Nazım Hikmet”i nasıl anlamamız gerektiğin dikte etmedin mi? Bizim ciğerimiz yanarken sen bunları paraya dönüştürüp dünyanın en seçkin mekanlarında yemedin mi? Yetmez mi? Artık seni daha iyi anlayacakların olduğu yere gitsen ya. Bıraksan ya artık bizi. Kızının başını örtmeyeceklerinden emin olduğun bir memlekete gitsen ve bir daha dönmesen ya.
Yormasan ya bizi Fazıl Say..
Kalın sağlıcakla.