Sağlık için ‘muhabbet’
Günümüz insanının dertlerinden biri de, hareketsizlik ve çok yemek sebebiyle sağlığının bozulması. ‘Obezite’ olarak isimlendirilen bu hastalık; sadece zengin bazı ülkelerin değil, artık Türkiye gibi ‘gelişmekte olan ülkeler’in de problemi. Elbette bu hastalık tek başına ‘çok yemek’le ilgili değil, kişilerin ‘bünye’siyle de ilgili. Çok kullanılan bir sözde ifade edildiği gibi kimileri çok yemek yer şişmanlamaz, kimileri de ‘su içse’ şişmanlar.
Sağlıklı olmayan gıdaları tüketerek temelde kendimizi bitirmiş, hasta etmiş oluyoruz. Tüketim hırsı, yaz ve kış ayrımı yapmadan her türlü gıdanın üretilmesini ve tüketilmesini netice veriyor. Sonuçta, yaz aylarında yediğimiz kirazın da, kış aylarında yediğimiz lahananın da tadını alamıyoruz. Her nimeti mevsiminde ve kararında yemeyi öğrenebilsek belki de ‘obezite’ tuzağına düşmeyeceğiz...
Şişmanlık, 10 ya da 20 yıl önce zengin Avrupa ülkeleri ve Amerika’nın derdiydi, hastalığıydı. Ama artık Türkiye’nin de hastalığı. Hepimiz az ya da çok bu hastalıkla karşı karşıyayız. Temelde, ‘sünnet-i seniyye’ye uymamanın cezasını çekiyoruz, ama farkında değiliz. Sağlık konusunda meşhur olan uzmanların tavsiyelerine bakıldığında bunu görmek mümkün. Hangi uzman, “Çok ye, abur cubur ye, ne bulursan ye, canın istediğinde ye” diyor? Uzmanların tamamı insanları az yemeleri, gece belli bir saatten sonra yememesi konusunda ikâz etmiyor mu? O halde, bu tavsiyeler bizim için yabancı olmasa gerek. Eserleri uzun yıllar Batı dünyasının üniversitelerinde okutulan İbn-i Sina, “İlm-i Tıbb’ı iki satırla topluyorum” diyerek bunu şöyle formüle etmiş: “Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hâl, taam taam üstüne yemektir.” (Lem’alar, On Dokuzuncu Lem’a, s.661)
Günümüzde, sağlık tavsiyeleri dikkate alınan uzmanlardan biri de Amerika’da yaşayan Prof. Dr. Mehmet Öz’dür. Prof. Öz, “Tüm hastalıkların başı şişmanlıktır. Dünyada hızla yayılan şişmanlık, Alzheimer (...) gibi birçok hastalığı da beraberinde getiriyor” demiş. (Akşam, 30 Haziran 2011)
Dr. Mehmet Öz, hastalarına ve herkese “F vitamini” tavsiye ediyormuş. Tabiî bu vitamin, bildiğimiz vitaminlerden değil. Yani, ne lahanada, ne de baklada var. Bu kavramı kendisinin ortaya attığını söyleyen Öz, bunu şöyle izah etmiş: “İngilizce ‘friendship’ yani ‘arkadaşlık’ kelimesinden geliyor F vitamini. Hayatın akışına kendimizi çok kaptırdık, eskiden mânevî duygularımız çok daha önemliydi. Özellikle aile ve arkadaşlarınızla daha çok vakit geçirmeniz sizi motive eder ve hayatla mücadeleniz daha kolay olur.”
Hastalara ‘arkadaşlık’ tavsiyesi, insanın fıtratına da uygun bir tavsiye değil mi? “Eskiden manevi duygularımız çok daha önemliydi”yse şimdi de niçin “önemli” olmasın? Ya da bu duyguları önemli hale getirmek için gayret sarfetmemiz gerekmez mi?
En iyi arkadaşlık, ‘cemaat’ değil mi? Namaz kılarken bile ‘cemaat’in tavsiye ve teşvik edilmesi boşuna olmasa gerek. Bakınız, geçmişte ve günümüzde kabul gören bütün ‘sağlık’ tavsiyelerinin temelinde inancımıza uygun bir hayat tarzı yaşamak var. Arkadaşlık, cemaat olma ve muhabbet; İslâmın da tavsiyesi deği mi? Dünya ve ahiret ‘sağlığımız’ için de Hz. Peygamberimizin (asm) sünnet-i seniyyesini hayat prensibi yapmamız şart, vesselâm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.