Romantizm yok sohbet yasak... Ye, gül, öde, git!
Geçenlerde "İstanbul'un silueti değişti" başlıklı bir haber gördüm.
İçini okumadım çünkü ne yazıldığını bilmesem de, ne yazılması gerektiğini biliyordum.
"Sermayenin anıtları" dediğim yüksek yapılar kentin görünümünü değiştiriyor. Fotoğrafın ön planında Ayasofya, Sultanahmet, Topkapı, Kızkulesi, Galata Kulesi olsa dahi... Arka plandaki devasa binalar, tarihten rol çalıyor.
Kapitalizmin olağanüstü bir değiştirici gücü var: Yıkıyor ve yenisini yapıyor. Sadece doğayı değil, insanları ve ilişkilerini de dönüştürüyor.
Kuşkusuz bazen iyiye, bazen kötüye doğru oluyor bu değişim. Diyelim ki bir köye elektrik, telefon ve su gelmesi genellikle iyiye işaret ediyor.
Ancak para akışı bazen de güzeli bozuyor.
***
Ben bunun insana hüzün veren bir örneğini Bodrum'un Türkbükü köyünde gördüm.
Türkbükü sayıları artan otel, bar ve dükkânlara rağmen, 2002'ye kadar durumu idare etti.
Ancak ekonomi yeniden düzeldikçe, özellikle köprüden sonraki "sosyete" bölgesinde iş zıvanadan çıktı. (Dikkatinizi çekerim, AK Parti döneminden söz ediyorum artık.)
Evler, ağaçlar, çiçekler, kumluk, kayalar ve denizden oluşan olağan görüntüsü gitti... Onun yerini tuhaf bir oluşum aldı: "Bitişik nizam" bir lokanta-bar kompleksi...
Bir lokanta nerede bitiyor, bir bar nerede başlıyor; belli değil... Kapalıçarşı'da turist "kerizleyen" hergele delikanlıları andıran, gözü dönmüş elemanlar, insana "ne işim var burada" dedirtiyor.
***
Ben mesela geçen geldiğimde 'Ship A Hoy'u gördüğümde küçük dilimi yutuyordum:
Çok iyi müzik çalan bir orta boy bardı orası. Geceleri birkaç varilden masanın çevresinde otururdu müşteriler. Fiyatlar normaldi.
Sonra bir şişe Absolut votkaya bin dolar verdikleri için "memnun olan" zıpırlar çıkageldi. Gece hayatını iyi bilen Kenan Erçetingöz'ün anlatımıyla, 2004'te, sadece iki buçuk ay süren yaz sezonunda, 10 varilden 1 milyon dolar kazanır oldu.
O halde 10 varil niye 15'e... 15 varil neden 20'ye çıkarılmasın? Mekân da, onların parasını daha fazla alabilmek için büyüdü, büyüdü, büyüdü.
Artık tanınmaz halde. Sadece adı aynı... Halbuki bu tip mekânlar ortamlarıyla, görüntüleriyle, atmosferleriyle sevilir.
***
Tabii aslında insan kalitesi değişebilir. Türkbükü'nü dönüştüren para, başka büklere, başka köylere, kasabalara akmaya başladığında o fırlamalar da çekip gidecek.
Ancak yapılanlar... Yani o büyük kentlerin eğlence-alışveriş bölgelerini, hatta Uzakdoğu AVM'lerini hatırlatan "bitişik nizam" yapılanma olduğu gibi kalacak.
Değişim zaten başladı bile: Artık geceleri Türkbükü'ndeki restoranlardan daha ziyade Yalıkavak'taki Hasan, Sait, Çimentepe gibi balıkçılar ilgi çekiyor.
Ancak bu gezide aynı "sezon kısa" telaşını orada da gördüm: Bu tip balıkçılarda iki kişilik masalar boşlukları doldurmak üzere serpiştiriliyor. Dört kişilik ise üç-beş masa var. Diğerleri altı kişiden başlıyor, 12'ye doğru uzanıyor.
"Romantizm yapmak" ya da "sohbet etmek" için değil yani bu mekânlar. 10 kişi gideceksin... Hay huy içinde ne yediğini, ne de dediğini anlamadan geceyi geçireceksin.
***
Bir arkadaşımla bunları konuşurken, "Yakında Bodrum da biter" dedi.
Bence bitmez. Çünkü binlerce ev yapıldı. Bunları ha deyince elden çıkarmak mümkün değil. İnsanlar, "Yazlığımıza gidelim" deyip gelecek ve tabii ki eğlence arayacaklar.
Öte yandan hesapsız paranın, "çok çabuk sıkılma" gibi bir özellik kattığı "sürüler", köyleri ve koyları dönüştürmeye devam edecek.
Bize para kadar, "kaliteli" belediyecilik de gerekli. ('Kalite'nin ne olduğunu ayrıca tartışırız.)