Arda'ya mektup

Arda'ya mektup

Sevgili Arda, penaltı kaçtıktan sonra, şişirme toplarla başı kesilmiş tavuk gibi karşı kaleye seğirten oyunculara bakıp şu tesbiti yaptığıma dair şahitlerim var: "Bu cenazeyi kaldırırsa Arda kaldırır..."

Niçin, çünkü içlerinde saha içi liderliğini futbol kabiliyetiyle harmanlayıp ayakta kalan sadece sendin. Galibiyeti veya "Şu milli takım"ı önemsediğimden değil, yenilseydik sen yenilmiş olacaktın ve ben sırf ona üzülecektim.

Maçtan sonra dikkat çekici sözler söylemişsin, "Golü Türkiye Cumhuriyeti'ndeki bütün halkların şehit olan evlatlarına armağan ediyorum. Bütün Türk evlatlarına armağan ediyorum. Ülkemde böyle şeylerin olmasını istemiyorum bütün Türkiye vatandaşları gibi."

Tesâdüf mü; değil! Bayramın ilk günlerinde Genelkurmay'ın 160 civarında PKK'lının öldürüldüğü açıklamasını okuyunca kendimce şu notu düşmüştüm: "Vay canına; ne hâle gelmiş, getirilmişiz? Velev ki 160 değil de 158, 148 olsun; arasındaki küsuratın kemmiyetindeki keyfiyeti bile önemsemiyoruz. 'Terörist' dediğimiz de candır ya hû! O da bir ananın kuzusu, onlar da babalarının ocaklarının umudu. Şu mübârek günde böyle haberlerden sevinç duyacak kadar karartacak mıyız gönlümüzü? Çocuklarımız daha ne kadar zaman irinli ve kanlı siyâsetin kirli çetelesinde birer toplu rakam olarak kalacak?

Evlât acılarını paylaşmayı bilelim; gerisi düzelir yavaş yavaş." Bu noktayı savunmak kolay değil Arda, üstelik sevimsiz. "Sen Türk askeriyle PKK'lıyı aynı kefeye mi koyuyorsun?" ithamı var işin ucunda. Askerimiz, canımız-ciğerimiz; dağda gezen PKK'lı ise aslında yabancımız değil, o da evlâdımız, o da TC vatandaşı. O çocukların yaptığı işi kimse tasvib etmez, fakat ebeveynlerinin gözünde genç yaşta can vermiş bir evlâdın acısını ölçecek terazi icad edilmedi bugüne kadar. Kabul edelim, geçmişte bu inceliklere riayet göstermedik. Kamuoyunun hıncı yatışsın diye ölü ele geçirilenlerin cesedini karakol avlularına yatırıp teşhir ettik, saygısız davrandık, cenazelerini ailelerinin defnetmesine bile engel çıkardık. O nokta önemliydi. Acıyı paylaşma basiretini göstermek yerine, ölümlerle yürek soğutmayı tercih ettiğimiz zamanlar oldu.

Arda da onu söylüyor işte, "İnsanlar ölmesin istiyorum. Her gün ölüm haberleri geliyor. Türkiye Cumhuriyeti askerî üniformasıyla ölenler olduğu kadar kandırılıp dağa çıkan ve orada ölen gençler var. Ne uğruna ölüyorlar? Bilmiyoruz. Ancak hiçbir gerekçe bir insanın ölmesi için yeterli değil. Bunca zaman bir arada bu topraklarda hep beraber yaşadık, barış içerisinde yaşadık. Bütün bu ölümlerde ocaklar yanıyor. Ben kimsenin ocağı yanmasın, kimse ölmesin istiyorum. Söylemek istediğim bu." Hâlâ şehit haberleri geliyor ama; böyle bir ortamda Arda olmak, Arda gibi konuşmak kolay değil. İçimizden birileri bunu yapmalı ama; elmalarla armutları karıştırmadan doğruları söylemeli, hatırlatmalı; bu doğruları söylemek, mantıksız ve gâyesiz bir cinâyet şirketi haline gelen PKK'yı şirin göstermek değil; hakikate saygı göstermek, kendimize duymamız gereken saygıyı kaybetmemek. Doğru, hakşinas ve âdil bir yerde durup zihin sağlığımızı korumak için, direnmek için.

PKK dağda kaybediyor işte; güçsüz olduğundan değil, başarılı olması halinde bile taraftarlarına âdil ve mâkul bir gelecek vizyonu vadedemediği için. BDP düzde beyhûde yere kendini helâk ediyor, Türklerin değil ama Türkiye'nin partisi olmak şansını, sırf cinayet şirketiyle arasındaki organik bağlar sebebiyle kaybediyor. Tutarsız, iki tavrı birbirine benzemez, söndürmeye değil tutuşturmaya me'mur bir heyet. Ya değişecek, ya dönüşecek. Türkiye'nin Kürtleri BDP'den daha iyi temsile lâyık çünkü.

Sevgili Arda; maçtan sonraki cümlelerin, attığın ve attırdığın golden daha değerliydi. Helâl olsun kalbine insan ve millet sevgisi koyan ana-babana. Gözlerinden öperim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi