11 Eylül
Müslüman dünyanın çektiği acılara karşı bir haykırış mı, dünyanın yönetim biçimini değiştirmeye yönelik bir komplo mu?
Biz göçüp gittikten sonra bile tartışılmaya devam edecek bu konu.
Ama sonucunun hem dünyayı, hem Ortadoğu’yu değiştirdiği kesin.
10 yılda yaşananlar günlük hayatımızı, düşman algımızı yeniden biçimledi.
Herşeyden önce seyahat biçimimiz değişti.
Artık özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde alana eskisinden çok önce gitmeniz gerekiyor.
Uçağa alabileceğiniz eşyalar sınırlandı, sıvılar neredeyse tamamen yasak hale geldi.
11 Eylül, Ortadoğu’da diktatörlük rejimlerinin sonunun ilanı oldu aslında.
Saddam Hüseyin ile başlayan değişim rüzgarı Irak’ın belli ölçüde istikrara kavuşmasının ardından dalga dalga bölgeye yayılmaya başladı.
Hüsnü Mübarek, Muammer Kaddafi, Zeynel Abidin Binali bir anda sahneden silindi.
Sırada Beşer Esad’ın olduğu su götürmez bir gerçek.
Bizim ilk günden karşı çıktığımız Irak’ın işgali ve ardından Saddam Hüseyin’in idamı, Arap halklarına diktatörlerin de ölümlü olduğunu gösterdi.
Amerika’nın bölgedeki askeri varlığı, istihbarat faaliyetlerini kolaylaştırıcı bir etki sağladı.
Önce Tunus, ardından Mısır ve Libya’da diktatörlükler yıkıldı.
Belki kısa vadede bu bölgede radikal İslam’ın etkinliği görülecektir ama demokrasi yerleşip kökleştikçe ilk başta kaybeden onlar olacaktır.
Aslında 11 Eylül’ün bu açıdan hedefine ulaştığını bile söyleyebiliriz.
İsrail’le sorunumuz sadece gemi değil
New York Dergisi, Ankara’daki üst düzey yetkililere dayanarak İsrail’in Kuzey Irak’taki askeri faaliyetlerini yazdığında büyük ses gelmişti.
Cengiz Çandar’ın geçenlerde yazdığı üzere İsrail, Türkiye ile ilişkilerin stratejik olmadığının farkındaydı.
Üstelik daha ilk günden.
Askerin iç siyasetteki rolü azaldıkça bunun daha da farkına vardı.
Bunun için bölgede yeni bir güvenilir müteffik arayışına girdi ve bunu Kürdistan’da buldu.
Bugün Kuzey Irak’ta bankacılıktan enerji alanına kadar uzanan kritik bir yatırım yelpazesinde Mossad’ın izni olmadan adım atmanın mümkün olmadığını anlatıyor oralarda iş yapanlar.
İsrail’in Türkiye ile ilişkileri kötüye gittikçe Mossad’ın bölgedeki faaliyetlerini artırmış olması mümkündür.
Kendisini Filistin ve Gazze üzerinden sıkıştıran Ankara’yı Kürt meselesi ve Kandil üzerinden sıkıştırmayı hedeflemiş olabilir.
İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın PKK yöneticileriyle görüşme önerisi, İsrail’in terörist kabul ettiği Hamas’la ilişkiye karşı açık bir hamledir.
Filistin meselesini Kürt sorunuyla eşitleme çabası burada su üstüne çıkmıştır.
Ama ilişkileri bu noktaya getiren gerilim su üstüne çıkmayan hamlelerden kaynaklanıyor bence.
Federasyon yalpaladı
İddianamenin açıklanmasıyla karar vereceklerdi, şimdi ligin bitimini bekleyeceklermiş.
UEFA’ya ellerindeki bilgiyi veriyorlar ama kendi ellerindeki bilgi ve geniş yetkiyle hareket edemiyorlar.
Fenerbahçe’yi koruyayım derken daha da yaralıyorlar.
Beklenen Aziz Yıldırım’ın kellesine karşı kulübü kurtarmaksa, bu mümkün değil.
Fenerbahçe camiası buna izin vermez.
Yıldırım eğer yanlış yaptıysa, onu bu yanlışa hepimiz sürükledik, bedeli de hep birlikte ödememiz ve paşalar gibi Bank Asya’da oynamamız gerekir.
Böylece hem bedelini ödemiş, hem de milletin ağzını kapatmış oluruz.