'Çalmadım ve çaldırmadım!'
Bir hafta öncesine kadar Türk Tarih Kurumu Başkanlığını yürüten Prof. Dr. Ali Birinci görevinden alındı; daha doğrusu her sene mûtaden tekrar edilen görevi bu defa uzatılmadı.
Bu ilginç tasarrufun gerekçesini Prof. Dr. Ali Birinci, Hürriyet gazetesinin Pazar ekinde Ali Dağlar'a verdiği mülakatta kısaca şöyle açıklıyor:
"Çalsaydım ve çaldırsaydım böyle olmazdı!"
Hayatımın dört verimli ve mesut yılı Ali Birinci ile aynı çalışma odasında geçti. Her mânâda hocam ve dostumdur. Onun yüksek (şahsî ve kamu) ahlâkına bizzat şahit olmak, burada tekrarlamaya esasen mahcub olduğum fakat övünç duyduğum şeyler arasındadır.
TTK Başkanı olduğunda telefonla tebrik etmiş ve ardında iz bırakacak hizmetler göreceğini tahmin etmiştim. Tahminim doğru çıktı; şimdi internet varakpârelerinde aleyhinde tertiplenmiş iftira iddialarını okuyunca (İlginç, Odatv de koroya katılmış!) kurumdaki mesaisinin hakkını verdiğine inandım. Kurumu zarara uğrattığından yakındığı kişilerin, onu kurumu zarara uğratmakla suçlamaları çok mânidar göründü bana. Çalışmadan kurumdan maaş almak isteyen birine kapıyı göstermenin cezalandırılması dünyanın her yerinde mânidardır; kezâ yüzbinlerce lira sarfıyla tedarik edilmişken her ne hikmete mebni ise âtıl bekletilen bir matbaayı çalıştırmak, ihâleye katılan yüklenicilerin verdiği fiyatın çok altında kitap basmak, öğrenciye, meraklısına, tarih camiasına iyi ve ucuz kaynak temin etmek, bir kurumu gerçekten ve birinci elden yönetmeye kalkışmak elbette cezalandırılmalıydı ve öyle yapıldığı anlaşılıyor.
Bu kararı veren, bu kararın oluşmasına katkıda bulunan, bu esnada ağzındaki küçük köz parçasıyla himmetini eksik etmeyen bütün çevreleri tebrik ediyorum. Kurumu bu noktadan sonra daha verimli, daha hareketli ve bereketli çalıştırmak üzerlerine borçtur.
İftira korosunun memnun ve mesrûr hali dikkate şâyân. Meselâ aleyhinde çalışanların önde geleni, görevden alındığı gün telefonla arayarak, "Gördün mü, adamı böyle attırırlar işte!" diye hınç çıkarmaktan da çekinmemiş. Üç yıl boyunca kurumda aksayan işleri yoluna koymak, artık alışkanlık kesbetmeye başlayan bünyevî zararları kapatmak, liyâkatsizlerle mücadele etmek ve TTK'ın en temel faaliyetlerinden birini teşkil eden yayın işlerine hız ve kalite kazandırmak için fincancı katırlarını ürkütmeyi göze almış bir kamu görevlisi için ne kadar mânidar bir ödüldür bu telefon mesajı! Sahibinin cesâretini, "Kim eyledi bu kârı sana teklîf?" kabîlinden kutlamak lâzım.
Türk Tarih Kurumu'na başkan olmak Ali Birinci'nin şöhretine şöhret, servetine servet, şahsiyetine yeni hacimler katmadı; o görevden ayrılmak da indimizce müsellem güvenilirliğini zerre miskal sarsmaz. Vaktiyle "Şeref'il mekân bi'l-mekîn" (Yani, insan odur ki bulunduğu mekâna şeref ve kıymet kazandıra!) kelâm-ı kibarını ondan öğrenmiştim. Hiçbir mahkeme hiçbir kadıya mülk değil. Ali Birinci, seleflerine nisbetle TTK'ya değer kattı, hizmet etti. "Hiçbir iyilik cezâsız kalmaz" fehvâsına göre takdir görecek yerde, uğursuz gibi yerinden edilmesi bizleri incitmiyor, sadece o kararı alan ve aldıranlar hakkında dudaklarda bir istifham kıvrımı belirmesine sebeb oluyor o kadar. Onlara kısaca "Bu meclis böyle kalmaz, mestler mahmûr olur bir gün" desek, anlarlar mı?
Ali Birinci "Çalmadım ve çaldırmadım" diyorsa, bu öyledir. Davalı veya davacı sıfatıyla taraf olduğu mahkemeler sonuçlandığında hakikat elbette tecelli eder lâkin, bu gün müfterînin kâr hesabına yazılmıştır ki gönül burkuyor.
"Yiğidin zoruna giden hakkında hayırlıdır" demişler; âkıbet hayr olur inşallah!