Bayramlar eskir mi?
Tam olarak ne zaman başladım eski bayramları özlemeye, bilmiyorum. Dahası, benim bayramlarım neresinden eski bayramlar ve yeni bayramlar diye ikiye bölündü, onu da bilmiyorum. Ama şu anda böyle bir hal içreyim, eski bayramları özlüyorum. Eski bayramları mı özlüyorum, çocuk olduğum zamanları mı, o da ayrı mesele... Benden daha genç insanların bu duruma bir açıklaması var. Onlar kesinkes şu kanaatteler: “İnsan yaşlandıkça çocukluğuna ve gençliğine ait her şeyin bugün yaşadıklarından daha güzel olduğunu sanıyor. Oysa zamanı güzel hissettiren şey, o zaman insanın hayatı tozpembe gösteren bir çağında olmasıdır”
Kendimi gençlerle yaşlıların arasında bir yerde hissediyorum. Elbette çocuk ya da genç değilim, ama hayattan henüz elimi eteğimi çekmediğime göre o kadar yaşlı da değilim. Benim zaman içindeki konumum, eski bayramlarla yeni bayramları kıyaslamak için uygun sayılabilecek bir konum... Bence büyüklüğü tartışılabilir ama, eski bayramlarla yeni bayramlar arasında basit bir ihtiyar yakınmasından öte farklılıklar var. Bu farklılıklar da daha ziyade işin ruhuyla, duygusuyla ilgili...
İnsanlarımızın bayramlara olan ilgisinin azaldığı hissine kapılmıyorum pek. Evet, son zamanlarda bayram tatilcileri diye bir sınıf türedi ama, bence sayılarını çok abartmamak gerek. Bayramlar, büyük şehirlerde de, küçük şehirlerde de, ilçelerde de, köylerde de hayatın ritmini, düzenini, işleyişini değiştirmeye devam ediyor. Ancak, tadında, lezzetinde, sahiciliğinde bir azalma var. Bu elbet, insanın değişimiyle açıklanabilecek bir şey... Daha önce de bu örneği verdim sanıyorum, bir daha vermekte bir beis yok; bayram zamanlarında biliyorsunuz şeker firmaları televizyon reklâmlarına yükleniyorlar. Bu reklâmlarda sessiz evlerinde mahzun ihtiyarlar görüyoruz. Umutla, heyecanla, ama bir parça da tedirginlikle çocuklarını, torunlarını bekliyorlar. Kafalarında bir “acaba” taşıdıkları belli... İşte bence eski bayramlarla, yeni bayramlar arasındaki farkı en iyi açıklayan şey o “acaba”...
Her bayram zihnimin bir ucuyla hep o “acaba”yı düşünüyorum, içimde anlaşılması zor bir burukluk birikiyor. Sokakları, caddeleri, meydanları dolduran bayram telaşesinde beni ikna edemeyen bir şeyler var. İçimdeki o yavaş yavaş kaybediyor olma duygusunu bir türlü bastıramıyorum.
Umutsuz değilim elbet, hem de hiç... Ama şekli çoğaltıp, anlamı yitirme tehlikesini de aklımda tutmam gerektiğine inanıyorum. çocuklarımızın, gençlerimizin ahvalindeki hafiften sıkılma belirtilerini gözden kaçırmamak gerektiğini düşünüyorum. Bayram geleneklerini gözden geçirmek, yenilemek, güncellemek değil çare, bunun anlamı üzerinde birlikte bir kanaat oluşturabilmek belki... Aslında bayramın birkaç gününü aşan bir hassas noktaya dokunduğumun farkındayım. Ama bunu bayramda konuşmak daha kolay olsa gerek. Büyükler ve küçükler, zamanın kendilerine ne verdiğini, ne aldığını birbirleriyle konuşabilseler, muhakkak ki birbirlerini daha iyi anlayabilecekler. Mesafeler daha fazla açılmadan, bu derin uzaklaşma ihtimalini gün yüzüne çıkarmak mecburiyetindeyiz. Anlamak, anlaşmak için...
Herkese hayırlı bir bayram diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.