Siyaset ve diplomasi: Sonuç alma san'atı
Siyaset; yönetim demektir. Toplum ve devletin yönetilebilmesi için ince bir diplomasi ve siyaset san'atına ihtiyaç vardır.
Şu halde siyaset; menfaat değil, hizmet vasıtasıdır. Zaten menfaat üzerine dönen siyaset canavardır. (Bediüzzaman)
Siyaset ve diplomasi sonuç alma san'atıdır.
Bu da tecrübeyi gerektirir:
Profesörün birisi, emekli olur. “Artık dinleneyim” diyerek köyden bir arsa satın alır, bahçeli bir ev yaptırır ve kalan ömrünü huzûr ile geçirmeye niyetlenir. Ertesi gün, köyün çobanı, koyunlarının çan sesleri, “Dehhh, düüüh, düüüürt” sesleriyle birlikte evinin yanından geçer, onu rahatsız eder.
“Buradan geçme!” dese olmaz. Çobanı çağırarak şöyle bir siyaset uygular:
“Bak çoban efendi, senin geçtiğin bu saatlerde, hattâ mümkünse daha erken uyanmam lâzım. Sen koyunlarınla geçerken daha da büyük gürültü yap. Her gün şu mağaraya hizmetinin karşılığı 2.5 lira koyacağım, oradan geçerken alırsın...”
Çoban mutlu, her gün geçer, gürültüsünü yapar ve parasını alır; gider. Bir hafta sonra “tık” parayı keser profesör! Birinci, ikinci günler “Belki unuttu!” diyerek tekrar geçer ve üçüncü gün de bulamayınca:
“Ben bu kadar zahmet ve sıkıntı çekeyim, seni uyandırayım, sen parayı verme, nah bir daha geçerim buradan!”
***
İktidar güzel şeyler yapıyor. Ve çok kimse takdir ve tebrik ediyor. Ama gördüğümüz olumsuzluklar dolayısıyla ikaz vazifemizi de yapmalıyız.
Bu ülke acemi ve diktatör siyasetçilerden çektiği kadar kimseden çekmedi…
Ahmet Altan bir yazısında, “Okula giden çocuklara rastladım dün yollarda. Onlar için çok üzüldüm. Zavallı ‘eğitim mahkûmları’, hayatlarının en güzel, en eğlenceli olması gereken yıllarını, daha sonra unutacakları bir sürü saçmalığı öğrenmek, ciddî bir ‘beyin yıkamasından’ geçmek, kişiliklerini, tek tip adam yetiştiren ‘tornaya’ teslim etmek için harcayacaklar. Gidecekleri okulların birinci amacı, onlara ‘ulu önder’ Atatürk’ün müthiş bir adam olduğunu, hiç hata yapmadığını ve Türkiye’yi sadece Atatürk’ün yaptıklarını tekrar etmenin kurtaracağını ezberletmek, zihinlerine bu yalanı kazımak olacak.” (Taraf, 20.9.2011) diyordu.
Millî Eğitim Bakanımız ne demiş: “Öğretmenlere 3 ay tatil yaptırmayacağım; yazın onları eğiteceğim!”
Bir öğretmenimiz, “Öğretmenler üç ay tatil yapmıyor ki, 2 ay yapıyor! Hatta daha kısa. Temmuz’un 10’una kadar okullarında olmak zorundadırlar!” diyor.
YÖK Kanunu’nun girişi “yükseköğrenim”in amacını anlatmaya şu maddeyle başlıyor: “Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı...”
Bu zihniyetle yetiştirilmeye çalışılan milyonlarca genç beyinden, etkili ve yetkili siyasetçi, diplomat çıkar mı?
Demek ki, YÖK başkanından önce zihniyeti değiştirecek işlere imza atmak gerekir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.