Bu ezanlar ki...
Herkesin bildiği gibi merhum Mehmed Âkif, “İstiklâl Marşı”mızda “ezan”dan bahisle, “Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli / Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli” demiştir. Hakikaten ezan, çok önemlidir. Öyle olmasaydı, “İstiklâl Marşı” gibi bir “ölüm kalım savaşını anlatan marş”da buna atıf yapılır mıydı?
Türkiye’nin “ezanla imtihanı” da ayrı bir konudur. Yine hatırlanacağı üzere 1932 ile 1950 yılları arasında Ezan-ı Muhammedînin “Allah-ü Ekber” şeklinde okunması yasaklanmıştır. Bunun yerine “Tanrı Uludur” demek suretiyle güya “Türkçe ezan” okunmuş, ama bu “şarkı” hiç kimseyi tatmin etmemiş, kabul görmemiş ve millet nezdinde red edilmiştir. “Allah-ü Ekber”e sahip çıkılıp, “şarkı” reddedilirken elbette ağır bedeller de ödenmiş, bazıları tarihten ve gerçeklerden habersizler inkâr etseler de insanlar “idam” dahi edilmiştir! Bunlar ayrı bahislerdir, ama milletimizin “ezan” hasretinin nirengi noktalarını göstermesi bakımından hatırlanmalıdır.
Ezan; sadece Müslümanları değil, Müslüman olmayanları da etkileyen bir ‘sihr’e, bir tesire sahiptir. Bunun da yüzlerce misali var, ama yakınlarda yaşanan iki misalle bunu hatırlayalım.
İspanyol şarkıcı Maria Buika, ezan sesinden inanılmaz derecede etkilendiğini söylemiş. “50. Uluslararası Bursa Festivali”ne katılan Buika, Türkiye’nin geçmişle geleceği çok iyi harmanlayan bir ülke olduğunu kaydedip şöyle devam etmiş: ‘’Türkiye’ye geldiğim zaman inanılmaz derecede enerjinizi hissediyorum. Geçmişle geleceği çok iyi harmanlayan bir ülkesiniz. Ezan sesinden inanılmaz derecede etkileniyorum. Ezan, büyülü bir ses..’’ (Yeni Asya, 25 Haziran 2011)
Ezan-ı Muhammedî’den etkilenen isimlerden biri de cazcı Jamie Cullum olmuş. Günümüzün yıldız cazcılarından Jamie Cullum, ‘Santralistanbul Kıyı Amfi’deki konserinde ezan sesini duyunca şarkı söylemeyi kesip piyanosuyla ‘ezan’a eşlik etmiş.
İlgili haberde şu bilgiler var: “‘Sizi kendime yakın hissetmek istiyorum’ sözleriyle açtığı konserin ortalarına kadar Jamie, herkesin sevdiği popüler parçaların caz yorumlarıyla seyirciyi safına topladı. (...) Geceyi unutulmaz kılan olay, belki de bir tabunun değiştiği andı. ‘Ezan’a saygı gereği olarak etkinliklerin akışı ayarlanıyor, seslerin çakışmamasına dikkat ediliyor. Tabiî canlı konserde bu her zaman mümkün değil. Jamie, solo piyanoyla söylediği şarkısının daha ilk dizelerinde, yakınlardaki bir camiden ezan okunmaya başlandı. Bir anlık duraksamanın ardından, ‘Hangi notada olduğunu bulacağım’ diyerek yatsı ezanının altına hafif, yumuşak akorlar basmaya, satırların ardından küçük cümleler kurmaya başladı. Bu hamle, seyirciden hemen olumlu tepki aldı ve alkışlarıyla yüceltildi. Sonlarına doğru ilâhi, görkemli akorlar basmaya başladığı ‘ezan’ın bitiminden sonra kendi sesiyle yaptığı uyumlu doğaçlama da takdire şayandı. ‘Bu muhteşem sese eşlik etmeme izin verdiğiniz için teşekkür ederim’ dedi ve herkesin kalbini kazandı.” (Radikal, 8 Temmuz 2011)
İşte ezan, işte onun ‘sihr’i ve işte tesir... “Ezanın sesi kısılsın, ezan Türkçe okunsun” ya da “Hiç okunmasın” diyenlerin kulakları çınlasın! “Ezan”a saygının çok önemli bir görev olması boşuna değil.
Allah’ım, “ezan”a saygıda mü’minleri aratmayan bu insanlara hidayet nasip eyle. Bizi de ezansın, Kur’ân’sız ve imansız bırakma. Âmin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.