Cemal Nar

Cemal Nar

Laiklik Çıkmaz Sokak II

Laiklik Çıkmaz Sokak II

Bir önceki yazımızda demiştik ki, “bizim laiklik’e ihtiyacımız yoktur. Öyleyse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’da laiklikten bahsetmesi ne anlama geliyor? Düşünelim, ama gelecek yazımızda inşallah.”

Evet, tekrar edelim ki bizim gerçekten laiklik’e bir ihtiyacımız yoktur. Çünkü bizde ne gayr-i Müslimlere, ne de İslam içi mezheplere bir başkasının, hele de çoğunluğun, onları yok etme veya kendine çevirme maksat veya bahanesi ile asla bir saldırısı ve zarar vermesi olmamıştır, olamaz da. Bu İslamî ilkelere ters düşer.

Biri kalkar da “Alevi-Sünni çatışması ne oluyor öyleyse?” derse, cevabı hazırdır: Bu kavganın altında inanç değil, siyaset yatar maalesef. Bunun dışında nadiren görülen bazı olaylar varsa da, onlar birer istisnadır ve malumdur ki “istisnalar kaideyi bozmaz.”

Acaba Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu anlamda mı laikliği Mısır’da övdü ve tavsiye etti? Bilemiyorum, ama cevabı “evet, öyledir” ise, şunu soralım; buna ne gerek var?

Cevabını da yine biz verelim: “hayır, gerek yok.” Zaten İslami bir devlet modelinde bu böyle olacaktır. “Laiklik” gibi bulanık bir suya girip de kirlenmeye ne gerek var? İşte bu kadar zamandır bunu konuşup durduk. Bunun zararı var, kârı yok. Oysa biz bırakın zararı, “kârı yoku” bile atarak, faydalı olan söz ve işlere bakmalı değil miyiz?

Kaldı ki bu ülkede laiklik böyle anlaşılmıyor. Bu ülkede laiklik “dinsizlik” anlamında anlaşılıyor ve uygulanıyor. Yani bu anlayışa göre devlet kısmen veya tamamen din kurallarıyla, kanunlarıyla yönetilemez. Devlet bir yasa yapacaksa, Avrupa’dan alabilir, Amerika’dan alabilir, İsrail’den alabilir, Rusya’dan alabilir, Çin’den alabilir, ama asla kat’a İslam’dan ve İslam ülkelerinden alamaz. Atalarımızın uyguladığı kanunlar da İslami olunca, asla kendi hukuk tarihimizden de faydalanamaz, atalarımızın uyguladığı bir kanunu alamayız.

İşte biz bağrımızda paslı bir hançer gibi duran bu çirkin vaziyete haklı olarak öfkeleniyor ve soruyoruz: “Yani çaresiz ille de “gavur” kanunlarını mı almak mecburiyetindeyiz?”

Ne yazık ki bu ülkede istesen de istemesen de buna “evet” demekten başka cevap yoktur. Her bakımdan utanç verici bir durum!

“Müslümanlık bizden evvel böyle zillet görmedi…”

Bu mantıkta ne din var, ne akıl var, ne vicdan var, ne insaf var, ne halk var, ne tarih ve medeniyet var, ne örf ve adet var, ne hukuk metodolojisi var, ne adalet ve hakkaniyet var, ne ilim var, ne fikir var…

Ne var öyleyse?

Çok çirkin ve aşağılık bir Batı hayranlığı ve taassup derecesinde Batı taklitçiliği var.

Böyle değil mi? Yaşanan bu hakikati kim inkar edebilir? Ya da asıl şöyle söylemeliyiz; bu zilleti nasıl taşıyabiliyoruz?

Neyse, gelelim sadede, bu laiklik bu ülkede böyleyse, böyle anlaşılıyor ve uygulanıyorsa, bunu Mısır’a veya bir başka Müslüman ülkeye nasıl tavsiye edebiliriz? Bu olacak iş değil! Biz ve Başbakan buna karşı yıllarca mücadele ederken, bunu nasıl başkalarına tavsiye edebiliriz?

Öyleyse maksat bu değil. Bildiğimiz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bunu kast etmemiştir. Çünkü laikçilerin “İmam Hatipli”, “dinci”, “yobaz” diye aşağıladığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı az çok biz de tanıyoruz, böyle düşünmüyor ve davranmıyor. Hatta bu zihniyetle göğüs göğüse savaşıyor. Herhalde bu haklı sözlerimi aklı başında olan birisi kuru bir “başbakan sevgisi ile söylenmiş dalkavukça sözler” olarak yaftalamaz.

Netice olarak açıkça ifade edelim ki, bugün İslam ve Müslümanların önündeki en büyük engel, bu yanlış yorumlanan ve uygulanan “laiklik” anlayışı ve uygulamalarıdır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Zira bunu kabul etmek, dinden vazgeçmek olur. Bu yüzden rahmetli Necip Fazılın şiirini az değiştirerek okuyalım:

“Haykırsam kollarımı makas gibi açarak;
Durun kalabalıklar, laiklik çıkmaz sokak.”

Şimdi Mısır halkı yepyeni bir başlangıç yaparken, bulanık su yerine tertemiz sulardan, yani ilahî pınarlardan içmeli, maddi manevi arınmalı ve temizlenmelidir. “Tek dişi kalmış canavar” ve “barbar” Batı’ya da, kavramlarına da, ilke ve ideolojilerine de ihtiyacımız yoktur bizim.

Yüce Yaratıcımız soruyor: “Allah kuluna yetmez mi?”

Elbette yeter. Bize O yeter. O’nun dini, O’nun razı olduğu yaşama biçimi olan İslam yeter.

Elhamdülillah.

Not: Habervaktim’deki yazılarımızın altındaki bütün yorumları okuyorum. Zahmet edip yazanlara teşekkür ederim. Bir önceki yazının yorumlarını okuyunca ihtiyaç duydum; bir ricam olacak, lütfen yazının tamamını okuduktan ve bütününü kavradıktan sonra yorum yapalım. Bütünü görmeden yazılan yorumlar, eksik ya da yanlış olabilir. Selamlar, sevgiler, dualar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi