‘Ben seni Hürriyet’te çok sevdim Sedat!’
Sedat Peker: Merhaba.
Güler Kömürcü: Milli Piyango gibi oldun ha.
Sedat Peker: Niye?
Güler Kömürcü: Şanslı kişiye çıkıyorsun.
Sedat Peker: Allah razı olsun. Ne yapıyorsun.
Güler Kömürcü: Sedat, sana 3 şey söyleyebilir miyim?
Sedat Peker: Buyur söyle.
Güler Kömürcü: Birincisi, salonda seni özledim.
Sedat Peker: Allah razı olsun.
Güler Kömürcü: İkincisi, seni çok seviyorum, iyi ki varsın.
Sedat Peker: Allah razı olsun.
Güler Kömürcü: Üçüncüsü hep var ol inşallah.”
Bu bir film senaryosu değil. Savcıların Ergenekon soruşturması sırasında yasal izinle yaptıkları teknik takibe takılan ve suç konusu faaliyetle hiçbir ilgisi olmayan bir diyalog.
Olduğu gibi, yani bir ayıklanma yapılmadan iddianameye aktarılmış.
Bu diyalog 2007 yılında Genel Yayın Yönetmenliği’ni Sedat Ergin’in yaptığı gazetede yayınlandı.
Dinleme yasaldı, bilgi de dava dosyasındaydı ama konuşma tamamen özel hayata ilişkindi.
Milliyet aldırmadı haber yaptı.
“Aleniyet kazanmış bir davada, polisin yapmadığı ‘ayıklamayı’ mahkemeden önce yapmak gazetecinin görevi midir? Benzer olaylarda, siyasetçiyi yazan medya, gazetecileri ‘dokunulmazlık’ kapsamına mı alacak?..”
Soruyu soran Milliyet’in Ombudsmanı Derya Sazak, cevap veren Sedat Ergin:
“Buradaki ölçütlerden biri dinlemenin yasal olup olmadığıdır. Bu olayda, yasa dışı değil, mahkeme izniyle yapılmış bir dinleme sözkonusudur...”
Sedat Ergin şimdi Hürriyet Gazetesi yazarı ve son dönemde Balyoz, Odatv, Andıç gibi iddianameleri bir hukukçu titizliğiyle inceliyor ve zayıf noktaları tartışmaya açıyor.
Perşembe günü kaleme aldığı şu satırlara katılmamak mümkün mü:
“Çelişkinin birinci ayağında Odatv davası sanıklarının mahkeme izniyle dinlenen telefon konuşmalarına ilişkin kayıtların hiçbir ayıklama yapılmadan iddianamenin ek klasörlerine konulması gerçeği yatıyor. Bu uygulama sonucu konuşmaların tümü kamuoyuna açık bilgi haline geldi.
Bu durum Anayasa’nın haberleşmenin gizliliği ve özel hayatın mahremiyetine ilişkin hükümlerine açıkça aykırı.”
Ama 2007’de de öyleydi.
O yüzden özel hayatı koruma çabasına “Dün dündür, bugün bugündür” demeden saygı duymak gerekir.
Ama Hürriyet yazarlarına (Sedat Ergin bunun dışında) baktığımızda sadece Odatv’de müstear adla yazdığı ortaya çıkan “4 yüzden” bir gazeteciyi kollamak için hareket edildiğini görüyoruz.
Hepsinden öncesi önce bir özeleştiri yapın, sonra tartışırız.
Nedim Şener buradaysa, Güler Kömürcü de başka bir yerde değil, o da buralarda.
Şimdi de “kişisel sorumluluk” alıp bu konuşmaları yayınlayan biri çıkabilir.
(Çünkü Ergin o zamanki tavrını kişisel sorumluluk almakla açıklamış.)
Birinin konuştuğu çete reisi olabilir, şimdiki de aynı çetenin bir başka yöneticisi olmakla suçlanıyor.
İkisi de yargılama aşamasında.
Sanığın adı Sedat Peker, gazetecinin adı Güler Kömürcü olunca doğru ve haklı görünen tutum, sanığın adı Soner Yalçın, gazetecinin adı Nedim Şener olunca yanlış bulunuyorsa, yorumda da sorun var demektir.
Başbuğ paşa paşa gidecek
Çağırırlarsa giderim buyurmuş sayın general.
Sanki başka bir şansı varmış gibi.
“Sıkıysa gelip götürsünler” diyecek hali yok çünkü gelip götürüyorlar vallaha.
Onun için adalet sistemine kıyak yapıyor görünmenin anlamı yok, mahkeme emredince gidiliyor artık.
Teoman Koman’ın kral olduğu yıllar bitti, şimdi slogan “Veli Küçük ama adalet büyük..”
Makamınız, mevkiiniz, servetiniz ne olursa olsun.
Duymadınız mı, koca bir medya patronunu küçük ortakları dolandırdığı iddiasıyla ceza davası açılmış.
Hukuk devleti böyle bir şey işte.
Ben en çok mahkemede ne anlatacağınız merak ediyorum...
Herhalde “Boru değil bu hakim bey, ıslak imzalı belge” dersiniz.