İpsiz Recep kimdir?
Adem Boy / İstanbul;“İpsiz Recep hakkında bilgi verir misiniz?”
• 1862 yılında Rize’nin Portakallık Mahallesi’nde dünyaya geldi. Emiroğulları’ndan Emine ve Hüseyin’in oğludur.
Bir süre eşkıyalık yapmış, ancak Milli Mücadele sırasında silahını Rum-Pontus çetelerine çevirip vatan hizmetine girmiştir.
Delice cesareti, gözüpekliği, ataklığı ve elinde avucunda ne varsa, fakir-fukaraya dağıtması sebebiyle, Recep Reis’e, “cep delik, cepken delik” anlamında “İpsiz” lâkabı verilmiştir...
Ancak Karadeniz yöresinde “Emice” (amca anlamında) olarak isim yapmıştır. (Atatürk de “Emice” diye hitap ederdi).
Kısacası o, Kurtuluş Savaşı döneminde balıkçı tekneleriyle Kuvay-ı Milliye’ye asker ve silah taşımış bir halk kahramanıdır.
Milli Mücadele sırasında gönüllü Karadenizlilerden oluşturduğu grubuyla, “Milis yüzbaşısı” olarak Pontus çetelerine kan kusturmuştur.
Zaferden sonra Ankara’ya çağrılmış ve Ankara’da bando-mızıka ile karşılanmıştır.
Ankara’da bir hafta kalan “Recep Reis”, kendisine bağlanan 250 lira maaşı “Tayyare Cemiyeti”ne (Hava Kurumu) bağışlamış, ayrıca kendisine verilen geniş arazinin sadece altı dönümünü şahsına ayırıp gerisini silah arkadaşlarına bölüştürmüştür.
Zaferden sonra hiçbir makam-mevki talep etmemiştir. Yaptıklarıyla asla övünmemiş, çiftçilikle geçimini sağlamıştır.
Ankara seyahati sırasında, onun isyan edip etmeyeceğini test etmek için Atatürk’ün sorduğu, “Recep Reis, bir daha harp olursa ne kadar kuvvetle gelirsin?” şeklindeki suale şu zekice cevabı vermiştir:
“Adamlarım dağıldı artık. Yanımda bir yeğenim var. Ne zaman emredersen atımı ve silahımı alır gelirim.”
İpsiz Recep, eğer “Şu kadar kuvvetle gelirim” deseydi, muhtemelen Çerkes Edhem, Lazistan Meb’usu Ziya Hurşit, Trabzon Meb’usu Ali Şükrü, Topal Osman ve diğerleri gibi o da bir şekilde tasfiye edilecekti.
1928 yılında yakalandığı tifo hastalığından dolayı Karasu’da ölmüş ve vasiyeti üzerine şehir mezarlığına defnedilmiştir.
•
Tarihi belgeler neden satıldı?
Ahmet Çelik/ Ankara;
“Milli Şef döneminde Bulgaristan’a Osmanlı arşivleri satılmış. Türkiye’nin paraya mı ihtiyacı vardı, yoksa başka bir sebepten mi tarihi belgeler satıldı?”
• Bu hadise İsmet İnönü’ye “Milli Şef” unvanının verildiği cumhurbaşkanlığı döneminde değil, başbakanlığı döneminde, 1931 yılı Mayıs ayında cereyan etmiştir...
Bilebildiğim kadarıyla dünya arşivcilik tarihinde bu tek örnektir...
Verilen tarihte, çoğu maliyeye ait Osmanlı dönemi arşiv malzemesi, yani millî hafızamızın bir bölümü, Bulgaristan’a hurda kâğıt olarak satılmıştır.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan ve 1993 yılında yayınlanan “Bulgaristan’a Satılan Evrak” adlı eserde, arşivcilik tarihimizin bir dönemine ait perde aralanmakta ve Bulgaristan’a satılan evrak konusu birinci el orijinal kaynaklar ve bilgiler ışığında incelenmektedir.
Bu durum Son Posta Gazetesi yazarı İbrahim Hakkı Konyalı tarafından da tesbit edilip yazılmıştır.
İbrahim Hakkı Konyalı, ilgili makamlara müracaat ederek bu işlemin durdurulmasına çalışmışsa da, maalesef muvaffak olamamıştır.
Daha sonra Muallim Cevdet İnançalp, olayın takipçisi olmuş, dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye bir mektup yazıp, evrak satışının incelenerek, yapılan usulsüzlüğe son verilmesini istemiştir.
Gazetelerdeki neşriyat ve Manisa Milletvekili Refik Şevket İnce’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdiği önerge üzerine, hükümet bu konuda teşebbüse geçmiş; ancak Bulgaristan’a satılan evraktan bir kısmı geri alınabilmiştir. Olaya sebep olanlar hakkında ise soruşturma açılmış, fakat Recep Peker’in başbakanlığı döneminde çıkan genel af sebebiyle, olayın failleri ceza almaktan kurtulmuşlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.