Keser döner sap döner
Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff, Avrupa turunda Türkiye'den önce "Babavatan"a da uğradı. Bulgaristan'a. Şimdiden efsaneleşmiş bundan önceki Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva'nın Brezilya'ya armağanı olan Rousseff, babasının-atasının yurdu Bulgaristan'ı hayatında ilk kez gördü.
Maceraperest ve başına buyruk babası Peter Roussev (1900- 1962) iki Dünya Savaşı arasında yeni bir hayat umuduyla Atlantik ötesine gitmeyip Bulgaristan'da kalsaydı, Dilma'nın soyadı Rousseva olacaktı. Kim bilir, belki de memleketi Gabrovo'da çoluk çocuğa, hatta toruna (Çünkü 1947 doğumlu) karışmış bir Bulgar kadını olarak AB'ye girmiş ancak Avrupa'dan uzak tutulan ülkesinin çilesini paylaşacaktı. Siyasete girer miydi Bulgaristan'da doğsaydı ve yaşasaydı; kim bilir... Ama iki-üç yıl öncesine kadar Brezilya'da bile kimse adını duymadığına, üstlendiği görevi ve oturduğu koltuğu Lula'nın şapkasından tavşan olarak onu çıkarmasına borçlu olduğuna göre, bir hayli zayıf bir olasılık.
Hem sonra; Dilma Rousseff'in CV'sinin en parlak bölümlerini, askeri diktatörlük döneminde aşırı sol örgütlerin iyice sol fraksiyonlarından birindeki mücadelesi oluşturduğuna göre, komünist Bulgaristan'da böyle bir kariyer edinmesi mümkün olabilir miydi dersiniz?
***
Neyse...
Dilma Rousseff'in ilk kez ayak bastığı ata topraklarının keyfini çıkarmasına izin verelim. Ve onun Bulgaristan öncesi durağına yoğunlaşalım.
Dilma Hanım, Bulgaristan'dan önce Belçika'daydı. Yani, AB'nin başkenti Brüksel'de. Orada Brezilya- AB zirvesine katıldı.
Zirvede önce AB Konseyi Başkanı Herman Von Rompuy ile AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Durao Barroso söz aldılar. Konuşmaları boyunca bir mendillerini çıkarmadıkları kaldı gözyaşlarını silmek için.
Çünkü AB'nin ne denli zorlu bir süreçten geçtiğini, krizin "Euro bölgesi"ni kara delik misali nasıl kendisine çektiğini yana yakıla anlattılar.
Dilma bu konuşmaları gözünü kırpmadan dinledi. Sonra da aldı sazı eline. "Utanmıyor musunuz" demeye getirdi, "Finansal piyasaların etkisiyle veya dayatmasıyla Yunanistan'a insani duyguların ve kaygıların tümünden yoksun paketler dayatmaya?"
Devam etti: "Sadece Yunanistan mı? Portekiz, İrlanda, İspanya, İtalya halklarını da piyasaya kurban ediyorsunuz. Hiç kuşkunuz olmasın, bu zincire yakında yeni halkalar eklenecek."
Sonra bir soluklandı: "Yanlış yoldasınız. Ekonomik büyümeyi teşvik edecek politikalar izlemelisiniz. Büyümeyi yumurtada öldürmemek için de vergi politikalarınızı yumuşatmalısınız."
Hızını alamadı: "Sizin bugünkü sıkıntılarınızı biz 1980'lerde yaşadık. Devletin gelirlerini artırmak adına bizde de vergiler yükseltildi. Sonuç ne oldu? Durgunluk daha da derinleşti, fırsatlar kaçırıldı, sokağa milyonlarca yeni işsiz bırakıldı."
Ve bir de ders verdi: "Bakın; yatırımı ve tüketimi artırmadan, ekonomiyi büyüme sürecine yöneltmeden bu krizden çıkamazsınız. Tecrübemizle sabit. Böylesine zor bir dönemde halkın mümkün olduğunca az sıkıntı çekmesini sağlamak, işsizlerin çilesini paylaşmak da en öncelikli misyonunuz olmalı."
***
AB'nin yetkilileri Dilma'yı başları önlerine eğik dinlediler. Dinlemek zorundaydılar.
Çünkü Brezilya'nın kadın Devlet Başkanı, onların sabırsızlıkla bekledikleri "Müjde"yi açıklamayı bilinçli, -biraz da nice on yılların acısını çıkarmak için- kasıtlı biçimde geciktirdikçe geciktiriyordu. Sonunda lütfetti:
"Krizden çıkmanız için size yardım etmeye hazırız. Bize güvenebilirsiniz. Büyüyen bir ekonominin siyasal sorumlusu olarak size elimizi uzatacağız. Merak etmeyin."
***
Özellikle AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Durao Barroso'nun azıcık vicdanı varsa, bu son cümleyle birlikte yerin dibine geçmesi gerekir. Çünkü Brezilya'yı neredeyse 500 yıl boyunca sömüren ülkenin, Portekiz'in vatandaşı o. Sadece vatandaşı değil, eski Başbakanı da.
Yalnızca sömürü değildi Portekiz'in yaptığı, ayrıca kültürel soykırım da uygulamıştı. O kadar ki, Brezilya'nın bugün bile dili Portekizce.
Neyse... 1500'lü yıllardan bu yana Brezilyalılar'ın belleklerini ve bilinçlerini tutsak alan bir öfkeyi boşaltacak bir pencere açtı Dilma.
Lula döneminde Brezilya'nın nereden nereye geldiğini birkaç yazının konusu yaptım. Ama AB'ye yardım edecek kadar güçlenmesi, bir yazıyı daha hak ediyor.
Tabii, Brezilya üstünden BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin grubu) ülkeleri de.
Ah unutmadan; BRIC'in sonundaki "C" harfinin yerini artık "T" aldı. Türkiye'nin "T"si. Çin tek başına bir ekonomik büyüklüğü simgelediği için. Evet, devamı yarın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.