Cami kapısında üzüm resmi olur mu?
Geçenlerde ilginç bir geziye katıldım.
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu'nun fikir babalığını yaptığı geziyi, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy organize etmişti.
Grup önce Gürcistan'ın Karadeniz kıyısındaki ünlü sayfiye kenti Batum'a uçtu. Sınıra yarım saat uzaklıktaki bu kentte bir gün kalınıp Türkiye'ye dönüldü.
Ayder Yaylası ve Uzungöl ziyaret edildikten sonra, Trabzon üzerinden İstanbul'a varıldı. İşte bu kısa ama yoğun geziden birkaç izlenim:
* Birisi bana, "Bir cami yapıyoruz... Kapısını meyve rölyefleriyle süsleyeceğiz... Sence hangi meyveleri kullanalım" deseydi... Hiç tereddütsüz, "Üzüm hariç istediğinizi kullanın" derdim.
Çünkü arpa deyince akla hemen bira gelmez ama üzüm deyince çağrışım silsilesi kısa yoldan şaraba varır.
Batum'daki tarihi Orta Cami ise şaşırtıcı: Çünkü caminin kapıları çok güzel, çok renkli üzüm kabartmalarıyla süslü...
Belli ki bu coğrafyada yetişen lezzetli üzümlerin çevresinde oluşan kültür, Gürcistan'ın Müslümanlarını da etkilemiş. 1866'da camii inşa edenler şarabı değil, sadece Allah'ın verdiği nimetleri düşünmüşler belli ki...
* Bir üzüm de Rize'de çıktı karşıma: Taneleri biraz küçük ama kokusu şahane bir üzüm ikram ettiler. Adına da "Kokulu Karadeniz Üzümü" dediler.
"Karadeniz milliyetçiliğinin" espriyle karışık, her güzel şeyi kendine mal ettiğini bildiğim için internette baktım. Bizim uzmanlar "Kokulu Kara Üzüm" tabirini kullanıyor.
Frenkler ise "Isabella" ya da "Tilki Üzümü" diyor. ABD, Hindistan ve Latin Amerika'da bolca yetişiyor, şarapları pek lezzetli oluyormuş.
* Batum aynı zamanda Gürcistan bünyesindeki 'Acara Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti (Demokratik özerklikçiler, mesela BDP'li Bengi Yıldız gidip incelesin.)
Türkiye'nin, resmen garantörü olduğu Acara'nın yönetimi, kısa yoldan kalkınmak için olsa gerek, Batum'u "Karadeniz'in Las Vegas'ı" yapmaya kafasına koymuş.
Çarlık dönemi mimarisine benzeyen oteller, alışveriş merkezleri, eğlence mekânları yapıyorlar. Hedefleri 2014'te işin esasını bitirip kumar kenti haline gelmek...
KKTC'den sıkılan yerli kumarbazlar, İstanbul'dan uçakla sadece bir saat 45 dakika tutan ve vize istenmeyen Batum'un rulet masalarını boş bırakmayacaktır.
* Hamdi Topçu "güleriz ağlanacak halimize" cinsinden bir anekdot anlattı: Bir toplantıda valiler THY'ye yükleniyor. Ah bir hat açsa, kentlerine turist yağacak ama THY ilgi göstermiyor işte. Sonunda kürsüye çıkan Topçu, "Siz önce tuvalet yapın" diyor. Tısss!
Rize Çamlıhemşin'deki Ayder Yaylası da, Trabzon Çaykara'daki Uzungöl Yaylası da muhteşem coğrafyalar. Yeşile meraklı olanlar için adeta cennet.
Ancak "batı" yönünden gelmesi beklenen turistleri tatmin edecek çeşitlilikte bir hizmet anlayışı göremedim ben: Trekking, billur sular, mis gibi tereyağı kokan mıhlamalar yetmez ki...
Çok ama çok basit bir örnek vereyim:
O şahane mıhlamayı, ahşap bir kafenin yaylaya nazır balkonunda, turistlere sıcak şarap eşliğinde ve "fondü usulü" sunabiliyor muyuz? Hayır mı? Gerisini hiç konuşmayalım.
* Gezi izlenimlerini bugünlük Hükümeti uyararak bitireyim: Yöre halkı HES'lerin (şu sıralarda yapımı süren küçük çaplı hidroelektrik santralleri) doğayı tahrip edeceğinden emin. Bunu sadece her şeye karşı çıkan solcular değil, AK Parti'yi gönülden destekleyenler de söylüyorsa...
Kulak vermek gerek!