Tekbiiyr!
Yahu farkında bile değilim ama bakınız, İslâmi renkler ıskalasındaki vahim fıstıkî yeşil noksanı artık bir şekilde ikmâl edilmiş bulunuyor.
Mesrûr ve fevkalâde müteheyyîcim, eh biraz da mağrur! Hani tam da bu noktada sağ elimi, "Biz de yapabiliriz, çok şükür bize de nasîb oldu, hieyyt" makamında yumruk yaparak ta yürekten gelen bir çığlık hâlinde tekbîr çekmek arzusu geliyor içimden: "Tekbiirr..."
-Allahuekber!
Beni bu derece coşturup galeyan mevkiilerine getiren ve oturduğum yerde tekbir getirerek tekmil komşuların, "Hayrola yangın mı var?" diye ortalığa düşmesine sebep olan hâdise, aziz Türkiye'mızda muhafazakâr kadına hitab eden moda ve "güzel yaşam tarzı" dergisi Âlâ'nın neşriyat dünyamızın durgun sularında bir nilüfer gibi açılmasıdır. Yaşam zaten kendi başına müstesnâ bir sıfat, "güzel yaşam" ise kaymaklı ekmek kadayıfı gibi bir şey; buna bir de "tarz" ilâve edince entelektüel ağırlığımızdan zemîn çatırdıyor, âsuman ihtizâza geliyor. En'netîce: İnsanlık içün sıradan, bizim içün fevkalhad muazzam bir adım!
Âlâ, aliyyü'l-âlâ, hattâ rânâ ve dahi hesnâ ve müstesnâ!
Radikal biraderimizin etraflı haberine nazaran İslâmi câmiâmızın varsıl hâtunları içün moda, sağlık, dekorasyon ve "güzel yaşam tarzı" püflerini hâvî böyle bir derginin yayınlanması fikri şöyle zuhûr etmiş: Derginin sahibi ve yayıncısı bir gün İngiltere'de iken "Müslüman yaşam tarzı" dergisi Elem Magazin'in editörü ile tanışıyor ve farkediliyor ki aziz Türkiyamız'da bu kalibrede bir dergi mevcut değildir. Vâkıa Elem Magazin, sadece iki sayfasını modaya, kalan kısmını edebiyat ve kültüre tahsis eden bir dergi imiş fakat bizimkisinin öyle olmadığı anlaşılıyor.
Elem deyince bakınız münâsebetsiz hayalgücüm bana neyi tedâi ettirdi. Şair demiş ki, "Âlâmını kalbinde tutub kimseye açma/ Zirâ elemin zikri de başka elemdir"
Geçelim. Dergiyi yayınlamazdan evvel Âlâ yöneticileri 15 bin (!) tesettürlü kadınla birebir görüşmüşler. Neticesi şu, "Neyçün bizim ile iletişim kurulmayor?" Bunun üzerine harekete geçilmiş. Âlâ dergisinin ilk sayısı 10, 3. sayısı 20 bin basılmış ve iadesiz satılmış, önümüzdeki ay ise 40 bin basılacakmış. İşin en güzel yanı sadece tirajda değil efendiler, dergi, "Diyenar" mağazalarında Vogue'yi geride bırakmış bulunuyor. Kim tutar beni kim tutar? Eh imdi müsaade buyrunuz da pencereleri açıp bir tekbir daha çekeyim şuracıkta: Tekbiir! Memlekete neler oluyor, haberimiz yok. Bir de yazar geçiniyoruz şuracıkta.
"Diyenar" mağazası mühim kıstasdır azizler; meselâ bir muhafazakâr yazar içün, kitaplarının bu kabil mağaza raflarında yer bulması, birinci dereceden Mecîdî Nişânı gibi bir şeydir, yarım Nobel'e denktir, sebeb-i ibrâdır. Hâl böyleyken Âlâ'nın bu muazzez sitorlarda iadesiz satış rekoru kırması sebeb-i iftihâr ve savculuktan alınmış sâbıkasızlık kaydı gibi bir şeydir. Vesâyet teyze bu ayrıntıyı bilse şaak diye bayılırdı vallahi ayol.
N'aaber Vesâyet teyze; sen nerdesin biz nerede?
Yahu kendimi tutamıyorum; bugünleri de gördük ya, gam yemem artık. Aşk ile buyrunuz bir dahi: Tekbiir!
Efendim Âlâ'yı henüz görmedim ama mâlumunuzdur, büyük mütefekkirlerin bilmeden yorumlamak, okumadan yazmak, görmeden âgâh olmak gibi bir faikiyyetleri vardır. İlk fursatta tanınmamaya çalışarak bir tane alacak eve getirmeden (neme lâzım, başımıza iş almayalım!) parkta gözden geçireceğim fekat fikrimin değişeceğini zannetmiyorum: Muazzam bir merhaledir efendiler. Öteki dünyayı garantiye aldıktan sonra şu yalan dünyâdan kâm almanın, pahalı markalar takib etmenin, iyi ve güzel yaşama püfleri öğrenmenin zamanı çoktaan gelmemiş miydi?
Sözün bundan sonrasını muhterem refîkim Ali Bulaç'a devrediyorum; içimden geçenleri ve asıl söylenmesi gerekenleri muhtelif fasıl başlıkları altında en iyi onun ifade edeceğinden eminim zira.