Faruk Çakır

Faruk Çakır

Yasakçılar direndikçe kaybediyor

Yasakçılar direndikçe kaybediyor

Bazı üniversite ve fakültelerde hâlâ başörtüsü yasağı uygulanması hem anlaşılır değil, hem de kabul edilemez. Elbette pek çok üniversitede yasağın sona ermesi, başörtülülerin serbestçe sınıflara girmesi önemlidir, ama yasak bütün neticeleriyle sona ermeden “yasak bitti” demek de mümkün değil.

Aslında başörtülülerin üniversiteye alınması bir lütuf değil, çünkü buna sevinmek, başörtülülerin sokağa çıkabilmesine sevinmek gibi olur. Yasağın kısmen dahi olsa sona ermesi bir lütuf değil, aksine bu güne kadar devam etmiş olması ve yasakta hâlâ direniliyor olunması en büyük yanlıştır, ayıptır, hatadır.
Bu bakımdan, başörtüsüne uygulanan ‘yasak’ tamamen kalkmadıktan sonra ‘başörtüsü yasağı sona erdi’ demek de mümkün değil. Hem ‘kamusal alan’da hem de ilkokuldan başlayarak bütün okullarda bu yasak sona ermelidir.
Başörtüsü yasağının Türkiye’yi “geri” götürdüğünü yasakçılar da anlamak durumunda. Bakınız, geçen günlerde 3 hanıma “Nobel Barış Ödülü” verildi. Bunlardan biri, Yemen’deki diktatöre itiraz eden, düzenlenen yürüyüşlerde ona karşı yürüyenlerin başında yer alan ‘başörtülü’ gazeteci Tevekkül Karman oldu. Peki, Nobel Ödülü alan Yemenli bu gazeteci Türkiye’de olsa ne olurdu? Hadiseyi Yıldıray Oğur güzel tasvir etmiş: “Genel seçimlerde büyük partilerin hiçbiri onu milletvekilliğine aday göstermez, aday olup seçimleri kazansa bile Meclis genel kurul salonuna sokulmaz, içeri girse de muhtemelen yine birileri salon kapaklarına vurarak ‘dışarı dırarı’ diye bağırırdı.” (Taraf, 9 Ekim 2011)
“Olur mu öyle şey?” demeyelim, isim farklı olmak üzere aynını Türkiye’de yaşadık. Seçilen bir milletvekili (Merve Kavakçı) sırf başörtülü diye Meclis’teki yasakçıların lincine maruz kalıp, “Dışarı, dışarı!” temposuyla karşılaştı. Yetmedi, vekilliği de düşürüldü.
Peki, böyle oldu da kim kazandı? Türkiye maalesef “yasakçı”ların inadı yüzünden “geri”ye düştü, geriye gitti! Şimdi de direnmeye devam ediyorlar. Tabii ki yasakta ve yanlışta direnmenin hiç kimseye bir faydası yok. Yasakçılar, üniversite ya da ‘kamusal alan’da yasak için direnirken, diğer okullardaki yasaklar tartışılmaya başlandı. İsteseler de, istemeseler de artık ilkokuldan başlayarak bütün okullardaki yasağa itiraz ediliyor ve itiraz ediyoruz.
Bir vesile ile Türkiye’ye gelen Georgetown Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve İslâmî Çalışmalar Profesörü John Esposito da başörtüsü yasağının ilkokullarda bile uygulanmaması gerektiğini hatırlatmış. Prof. Esposito şöyle demiş: “Benim için ifade özgürlüğü gibi, giyinme özgürlü de vardır. (Soru: İlköğretimdekiler başörtüsü takabilmeli. Öyle mi?) Evet, evet. Çocuklar okula giderken başörtüsü takabilmeli.” (Konuşan: Tuğba Tekerek, Taraf, 9 Ekim 2011)
Yanlış bir kanaat sonucu ‘mütedeyyin’ insanlar bile ‘lise’ eğitimindeki başörtüsü yasağını ‘normal’ kabul eder hale gelmişti. Bu anlayışın da artık değişmeye başladığı görülüyor. Yasağa karşı çıkmak için düzenlenen toplantılarda artık lise başta olmak üzere ilköğretim okullarında da başörtüsü yasağının sona ermesi haklı olarak talep ediliyor. İnşallah önümüzdeki yıllarda bu yasak tam anlamıyla sona erecek ve ermeli. Kanunsuz yasağı millete dayatanlar, bir gün pişman olup yanlış yaptıklarını inşallah anlayacaklar.
Halkın değerlerine meydan okuyan yasakçılara, Ankara İnanç Özgürlüğü Platformunun açıklamasını hatırlatmak istiyoruz: “Üniversiteler halka ve halkın değerlerine meydan okunacak yerler değildir.”
Hür dünyada olmayan bir yasağın “Müslüman Türkiye”de devam edebilmesi mümkün değil. Bunu, başta yasakçılar olmak üzere herkese anlatabilmeyiz, vesselam...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi