Eyvah, ailemiz!
Cemiyetin temeli olan ‘aile’nin ciddî tehlikelerle karşı karşıya olduğu her halde tartışmasız kabul edilen gerçeklerden biridir. Hangi dünya görüşüne mensup olursa olsun günümüz insanları, ‘aile’de sıkıntı olduğunu inkâr edemiyor. İhtilaf, farklı yorum ve değerlendirme; bu sıkıntının sebepleri ve çareleri üzerinde konuşulurken ortaya çıkıyor.
Çeşitli vesilelerle açıklanan rakamlar da ailenin çatırdadığını gösteriyor. Eğer ciddî tedbir alınmaz ve tedavi yoluna gidilmezse, bu çatırdama ‘yıkılma ve dağılma’ ile de neticelenebilir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kaynaklarından yapılan hesaplamalara göre, Türkiye’de evli sayısı giderek azalırken, boşanma sayısı ise artıyor.
Konu ile ilgili bazı notlar şöyle özetlenebilir:
*2006 yılında, 636 bin 121 çift evlenirken bu sayı, 4 yılda yüzde 8,4 azalarak, 582 bin 715’e gerilemiş. *Türkiye’de ortalama evlenme yaşı da yükseliyor. Son 4 yılda erkeklerde 26,1 olan evlenme yaşı 26,5’e, kadınlarda 22,8’den 23,2’ye yükselmiş. *Boşanmalarda da artışın yaşandığı Türkiye’de, 93 bin 489 olan boşanma sayısı yüzde 26,8 artışla, 118 bin 568’e yükselmiş. İstatistikler, en fazla boşanmanın evliliğin ilk 5 yılında ya da 16 yıldan fazla evli kalan çiftlerde yaşandığını da ortaya koymuş. (AA, 10 Ekim 2011)
Açıklanan rakamlar ve boşanma sebepleri farklı şekillerde değerlendirilebilir, ama bu “ailenin çatırdadığı” gerçeğini değiştirir mi? Hepimizin bu felâkete karşı elbirliği ile çalışması gerekmez mi? Bu mesele, “ekonomik istikrarı temin” ve “enflasyonla mücadele”den daha önemsiz mi? Unutmayalım ki, “sağlam aile” her türlü krizle başa çıkmak için de şarttır.
Bu konulara temas etmek her zaman okuyucuların da ilgisini çekiyor. Kabul etmek gerekir ki, bu önemli konuda çok geniş katılımlı toplantılar, sempozyumlar ve araştırmalar yapmak gerekir. Meselâ bir okuyucumuz, benzer konuları hatırlattığımız bir yazı üzerine şunu sormuş/yazmış: “Genelde boşanmış veya boşanma aşamasında ortaya çıkan kadına şiddet hadiselerinde, erkeğin kendini kaybetmesine sebep olan şey şu anki cari, medeni kanunun, insan fıtratına uymayan hükümleri değil de nedir? Kadının erkeğe itaati konusunda onlarca hadis-i şerif varken; bu zamanın kadını, kocasına asilik derecesinde itaatsizdir. Bu konuda sözde İslâmî kimlikli bir çok yazar, kocaya itaatsizliği teşvik etmektedir!”
Elbette insan fıtratına aykırı her türlü uygulama reddedilir. Ancak bu meseleleri, “ilahiyatçı”ların ve ehil “eğitimciler”in de bulunduğu toplantılarla ortaya koymak lâzım. Pek tabii ki “fıtrat dini olan İslâm” bu meselede de çareleri apaçık bir şekilde ortaya koymuş ve “İslâma uygun huzurlu bir aile”nin nasıl olabileceğini göstermiştir. Mesele, hadiselerin de doğruladığı “huzurlu aile”ye sahip çıkmak ve onu örnek olarak ortaya koyabilmektir.
Aile ilişkilerinin düzenlenmesi noktasında, Risale-i Nur’dan da mutlak surette istifade edebilmemiz lâzım. Başta “Hanımlar Rehberi” olmak üzere Risale-i Nur’un pek çok yerinde “sağlam aile”nin nasıl olabilceği ikna edici bir şekilde anlatılmıştır.
“Dindar feminist”lerin dahi rahatsız olabileceği şekilde, “Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli” başlıklı bir bölümde bu hususlar şöyle izah edilir:
“Mim’siz medeniyet, tâife-i nisâyı [kadınlar taifesini] yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı [ucuz eşya] yapmış. Şer’-i İslâm onları Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. Temizlik zînetleri; haşmetleri hüsn-ü hulk [ahlâk güzelliği], lûtuf ve cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı. (...)” (Sözler, Lemaat, s. 1183-84)
Kur’ân’ın asrımıza bakan hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur eserlerinden istifade ederek bu yangını söndürebiliriz ve söndürmeyiliz inşâallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.