Perdenin ardından (3)
İngiltere'nin gelmiş-geçmiş en büyük başbakanı, "Sir" unvanını en fazla hak eden insan Winston Churchill'in ne zaman bunalsa sığındığı "Ditchley Park" malikânesinde geçirdiğim hafta sonu notların üçüncü ve son bölümüne geldik.
Hayır efendim; Oxford'un yaklaşık 60 kilometre dışındaki bu malikâneye tatile değil, "British-Turkish Tatlıdil Forumu"nun ilk etkinliğine, "Dünyayı nasıl kurtarabiliriz" konulu "Beyin fırtınası"na katılmak için gittim.
Hayır efendim; ilk iki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e "Taçlı davet" yazımı da sayarsam üç yazının özetini aktarmayacağım. Meraklıları zaten izliyor, kaçıranlar ise internetten ulaşabilir.
Buyurun yemyeşil çayırlarında ineklerin, danaların ve koyunların otladığı, alabildiğine yüksek ağaçlarının tepesinde küçük kartalların av gözledikleri "Ditchley Park" notlarımın son bölümü...
Daldan dala atlayacağım ve satır başlarıyla aktaracağım elbette. Çünkü "Arap Baharı"ndan "Enerji Güvenliği"ne, "21'inci yüzyılda savunma ve güvenlik"ten, "Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği"ne kadar küresel gündemin ne kadar bildik konusu varsa, hepsinin de bilinmedik ayrıntıları masaya yatırıldı.
***
SURİYE: Türkiye politikasını önce angajman odağına oturttu, yani Suriye rejimine kefil oldu. Mart ayındaki ilk kıpırdanmalardan sonra angajmandan birlikte çalışma moduna geçti. O da tutmadı. Şimdi tecrit politikalarını izliyor. Aslında Beşar Esad yönetimi veya Baas rejimi nereye kadar gidebileceğini, baskılarının sınırını test ediyor.
İRAN: Bir dönem (1990- 2000 arası) Ankara "Kontrollü gerilim" politikası izliyordu. Şimdi "Şüpheci ortaklık" yaklaşımını benimsedi. Tabii yönetimle ilişkilerindeki kriteri bu. Çünkü halkın gözünde Türkiye biricik model.
ORTADOĞU VE AVRUPA: Türkiye, Ortadoğu'da AB'yi temsil ediyor. Çünkü bir Avrupa devleti veya Avrupalı bir devlet olarak konumlanıyor. AB normlarını içselleştirmesiyle dönüşen Türkiye, Ortadoğu halkları ve aktörleri tarafından çağdaş değerleri benimsemenin bir ülkeyi nasıl değiştirebileceğinin en somut örneği olarak görülüyor.
ENERJİ: Eskiden Batı ülkeleri, özellikle de ABD enerji oburuydu. Ama şimdi talep küreselleşti. 2030'da küresel talebin yüzde 70'i Çin ve Hindistan'dan gelecek. O tarihte örneğin tek başına Çin, günde 10 milyon varil benzine ihtiyaç duyacak. Bu, Suudi Arabistan'ın üretimine eşit. (Anlamı: Batı dünyasının yeni Suudi Arabistan'lar bulması veya Suudi Arabistan'ı -ki o tarihte bugünkü üretim düzeyini sürdürmesi de bir hayli kuşkulukoruması, yani tekeline alması gerekecek. Batı-Çin çekişmesinin üreteceği gerilimleri ve bu gerilimlerin nereye kadar gidebileceğini varın siz senaryolaştırın.)
TÜRKİYE VE ENERJİ: Enerji, Türkiye'nin "Achille topuğu". Petrolde yüzde 92, doğalgazda yüzde 98 dışa bağımlı. Ama Türkiye'nin yer aldığı mahalle (Not: Kafkaslar ve Ortadoğu kastediliyor) küresel petrol üretiminin yüzde 65'ini sağlıyor, doğalgaz kaynaklarının da yüzde 70'ini barındırıyor. Bu da istese de, istemese de Türkiye'yi önemli enerji aktörlerinden biri yapacak. Ama üstleneceği veya yüklenmek zorunda kalacağı bu rol nedeniyle -fiziki değil soyut anlamıyla- "Yüksek gerilim hatları"nın kavşağı olmayı da kabullenecek.
ENERJİ VE YENİ UFUKLAR: İran, Batı'nın yaptırımları nedeniyle şu anda zoraki ya da zorla uyutulmuş bir enerji devi. Ama Türkiye onu anesteziden kurtarabilir. Elbette tek başına değil; enerjinin yeni aktörlerinin işbirliğiyle. Örneğin, Türkiye-İran sınırında sıvılaştırılmış doğalgazla çalışacak elektrik santralı projesi bunun hem ilk, hem de yeni ufuklar açıcı bir adımı olabilir. Sızan haberlere göre, projenin finansmanını Çin'in üstelenmesi, gazı İran'ın sağlaması, üretilen elektriğin de Türkiye üstünden Avrupa'ya ihraç edilmesi amaçlanıyor. Elektrik Türkiye'den ihraç edileceği için "İran malı" olmaktan çıkacak, dolayısıyla yaptırım kapsamının dışında kalacak. Bunun gibi kim bilir ne projeler üretilecek önümüzdeki dönemde...
PETROL FİYATI: Normal ve gerçekçi fiyat, varili 60-80 dolar aralığı. Bunun altı Kafkaslar'ı ve Ortadoğu'yu allak-bullak eder. Örneğin 3 yıl boyunca 30 dolarda olursa fiyat, Azerbaycan'da, İran'da, Suudi Arabistan'da halk isyanları patlak verir. Bu kadarla kalmaz; zor katmanlardaki, yani derinlerdeki petrol yataklarındaki üretimi durdurur. Ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımı da cazip olmaktan çıkarır. Tüm bu "Paydoslar" ise enerji açısından dünyanın geleceğini ipotek altına alır.
***
Notlarıma bakıyorum. Daha en az 3-4 yazılık malzeme var. Onları da yeri ve zamanı geldiğinde yazılarımın içinde değerlendireceğim.
"Perdenin ardından"ın sonuna geldik. Peki ama, kim perdenin önünde, kim arkasında? Dışarıdan baktığınızda içerdekiler gölge. İçerden baktığınızda ise dışarıdakiler...
Son söz hakkı içerdekilerde olursa veya olduğuna göre, kim aslında gölge? Kendinizi çimdikleyin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.