İkiyüzlülük her yerde...
Alem Zeki Müren olmuş!Ünlü tiyatrocu Haluk Bilginer, geçtiğimiz günlerde Milliyet Sanat’a verdiği ve daha sonra da bazı gazetelerde yer alan röportajda, hayli “çarpıcı sözler” sarf etmiş...
Türkiye’deki her şeyin “ikiyüzlü” olduğunu, herkesin “maske” taktığını ve birçoklarının “oynadığını” söyleyen Haluk Bilginer, bu tavrın “sembol” isminin de Zeki Müren olduğunu ifade edip, demiş ki;
“Ben Türkiye’yi Zeki Müren’e çok benzetiyorum... Her şey yalan-dolan üstüne kurulmuştur, her şey ikiyüzlüdür. Bugüne kadar kimse Zeki Müren’in homoseksüel olduğunu söylemediği gibi, Zeki Müren’in kendisi de söylememiştir.
Zeki Müren röportajlarında; binlerce kadınla birlikte olduğunu söylemiş, herkes de bunu böyle yazmıştır!..
Niye yazmıştır?..
Çünkü;
Türkiye, Zeki Müren’dir!”
Çarpıcı bir tesbit!..
Haluk Bilginer’in bu tesbitleri çok konuşuldu, çok tartışıldı... Birçokları; Türkiye’de birçok şeyin; Bilginer’in de dediği gibi “yalan-dolan” üzerine kurulduğunu ve birçoklarının, gerçekten de “ikiyüzlü ve sahtekâr” olduğunu kabul etmekle birlikte, buna Zeki Müren’in örnek gösterilmesini doğru bulmadıklarını söylediler...
Dediler ki;
“Zeki Müren, homoseksüel olduğunu hiç gizlemedi ki!.. Belki bunu açıkça söylemedi ama, yaşantısıyla gösterdi!”
Farz edelim ki, öyledir...
Peki, “binlerce kadınla birlikte oldum” demek neyin nesi?.. Hadi, onu da geçelim, onun bu sözünü “manşet”lere çeken “medya”nın yaptığına ne demeli?..
Zeki Müren’in bir “homoseksüel” olduğunu bile bile, onun “güçlü bir erkek” olduğu intibaı vermek bir “sahtekârlık”, bir “ikiyüzlülük” değil mi?..
Medya, bunu yapmadı mı?..
SOHBETTE BAŞKA, EKRANDA BAŞKA!
Her neyse... Mevzumuz, ölmüş bir adamın “cinsiyet”ini masaya yatırmak değil... Mevzumuz, onun şahsında “ikiyüzlülük” kavramını, moda tabiriyle “güncellemek!”
Efendim, Haluk Bilginer’in bu “tesbit”ine katılmamak mümkün değil...
Gerçekten de;
“Sanat” dünyasından “siyaset”ine, “bilim” dünyasından “medya”sına kadar, birçokları “ikiyüzlü”dür, “sahtekâr”dır, “rol” yapmakta ve “oynamakta”dır!..
Kısacası; birçok insan; sanki “maskeli balo”daymış gibi, “maske”leriyle dolaşıyor, “gerçek yüz”lerini göstermiyorlar.
Bu, sadece “sanat, siyaset ve medya dünyası”ndaki insanlarla da sınırlı değil... “Sıradan vatandaşlar” da zaman zaman “ikiyüzlü” davranıyorlar!..
Birçok insanın “şahsî görüş”ü başkadır, ama “kamera” karşısına geçip, “mikrofon” uzatıldığında açıkladığı “resmî görüş”ü başka!..
Meselâ; biraz önce kendisiyle konuştuğunuzda, herhangi birine “ana-avrat” küfreder ama “ekran”a çıktığında başlar “yalakalık” yapmaya!..
Hani, bir söz vardır ya;
“Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar!”
Bu söz, “ikiyüzlülüğü” ne güzel anlatıyor!..
KCK DÂVÂSI VE KÜRTÇE!
Bu kadar “genelleme” yaptığımız yeter... Şimdi de bu “ikiyüzlülük”leri örnekleriyle anlatalım...
Malûm, BDP’liler, bir “Kürtçe savunma”dır, tutturmuş gidiyor... Devam eden “KCK Dâvâları”nda, sanıklara niye “Kürtçe Savunma” yaptırılmadığını soruyorlar...
Ne yalan söyleyeyim;
İlk başlarda ben de hak veriyordum kendilerine... Öyle ya; bir İngiliz’e nasıl “Türkçe savunma” yaptırılmıyorsa, bir Kürt’e de “Kürtçe savunma” hakkı verilmelidir diye düşünüyordum...
Yeni yeni öğreniyorum ki, kazın ayağı hiç de öyle değilmiş...
Adamların çoğu zaten “Kürtçe” bilmiyor ki, nasıl Kürtçe konuşsun?..
Geçenlerde, “Van’daki KCK Dâvâsı”nda maskeler düştü işte...
S.A. adlı sanık, hakime verdiği ifadede demiş ki;
“Aslında ben Kürtçe bilmiyorum... Ama avukatlarım beni Kürtçe ifade vermeye zorladılar... Koğuştaki arkadaşlarım da baskı yaptı... Oysa ben, derdimi Kürtçe değil, Türkçe ile daha iyi anlatırım!..”
Ve bir başka örnek:
Yine aynı duruşmada, B.B. adlı sanık da demiş ki;
“Tehdit edildiğim için Kürtçe savunmada ısrar ettim... Aslında ben; ‘Nasılsın?.. İyi misin?’ şeklindeki birkaç kelime dışında Kürtçe bilmem...
Ben, kendimi Kürtçe’yle ifade edemeyeceğimi söylememe rağmen, bana, kararın böyle alındığını söylediler.”
Görüyorsunuz ya;
“Türkçe” bilen adamlar, “Kürtçe” konuşmaları için “tehdit” edilmişler!..
Peki, kim tehdit etmiş?..
Elbette BDP’liler ve KCK’lılar!..
Hele söyleyin;
“Kürtçe” bilmeyen bir adamı “Kürtçe savunma” yapmaya zorlamak ve buna izin verilmeyince, “Kürt hakları çiğneniyor” diye ortalığı ayağa kaldırmak, bir “sahtekârlık” bir “ikiyüzlülük” değil midir?..
Ama, dedik ya;
“Alem Zeki Müren olmuş!”
ZULMÜ KİM YAPIYOR?
Gelelim, bir başka örneğe...
Hani, hep söylenir ya;
“Kürtler zulüm altında!”
Tamam, “Kürtler zulüm altında”dır da, kimin zulmü altındadır?..
Çeşitli örnekleri de olduğu için, bugüne kadar ki genel kanaat şuydu:
“Devletin zulmü altında!”
Ama, geçenlerde Oya Eronat çıktı ve bütün “ezber”leri bozup, dedi ki;
“Biz, Diyarbakır’da zulüm altındayız!”
Peki, kimin zulmü altında?..
Elbette BDP’nin, elbette KCK’nın ve elbette PKK’nın zulmü altında!..
Oğlu Eren, “PKK’lı teröristler” tarafından öldürülen AK Parti Milletvekili Oya Eronat, geçtiğimiz günlerde İnsan Hakları Komisyonu’nda; BDP’li Hasip Kaplan’ın; “Şırnak’ta yüzde 80 oy aldık” sözlerine cevap verirken demiş ki;
“Biz, bu oyların nasıl alındığını çok çok iyi biliriz... Bir sınıfı dağa çıkaran öğretmenler var!..
Biz, Diyarbakır’da zulüm altındayız!.. Eğer onlar gibi düşünüyorsanız, demokratsınız!..
Onlar gibi düşünmüyorsanız, ya öldürülürsünüz, ya kafanız kırılır!.. Ya da, arabanız yakılır!..
Bir anne evlâdının cesedini gördüğünde şükreder mi?.. Ben şükrettim!.. Çünkü oğlum tek parçaydı... Hiç olmazsa onu öpebildim.
Ama, oğlumun da öldüğü saldırıda; kollar, bacaklar balkonlardan toplandı... Oğlumu tek parça gördüğüm, onun naşını öpebildiğim için şükrettim!..”
Oya Eronat’ın bu sözleri;
BDP’nin, KCK’nın ve PKK’nın maskesini indirmiş ve “gerçek çehre”lerini herkese göstermiştir!..
Söyleyin Allah aşkına;
Kürt halkına “asıl zulmeden PKK” iken, bunu; “T.C. zulmediyor” diye yutturmaya kalkmak bir “sahtekârlık”, bir “ikiyüzlülük” ve bir “kalleşlik” değil midir?..
Ama, Haluk Bilginer demiş ya;
“Türkiye Zeki Müren olmuş!”
CHP’LİLERİN YAPTIĞI NE?
“Gerçek”leri söyleyerek değil, “palavra”lar savurarak “istismar” politikası yürüten sadece “BDP’liler” değil elbette... Aynı “ikiyüzlü” politikayı “CHP’liler” de uyguluyor.
Buyrun bir örnek:
Malûm, üzerinde “tahrifat” yapılmış “makbuz”larla Deniz Feneri’nin üzerine gidildi ve birçok insan tutuklandı...
Şimdi hapisteler...
Bir CHP’li, geçenlerde demiş ki;
“2 bakan, 170 AK Partili milletvekili Deniz Feneri sanıklarını cezaevinde ziyaret etti!.. Bu yapılan, sanıklara imtiyaz yaratmaktır!”
Bu iddia “yalan”dır!..
Çünkü, Deniz Feneri sanıklarının tutuklu bulunduğu Sincan Cezaevi’ne giden vekil sayısı 170 değil, sadece 27’dir!.., Ama, Silivri’deki Ergenekon sanıklarını ziyarete giden CHP’li sayısı 57’dir!..
Ama, yine de farz edelim ki;
Bu ziyaretler, Deniz Feneri sanıklarını “imtiyazlı” duruma getirmektedir... Peki, o zaman “aynı mantık”la bu CHP’liye sormak gerekmez mi;
“Cezaevindeki sanıkları ziyaret etmek, madem ki onları imtiyazlı duruma getiriyor, peki CHP’lilerin Silivri’yi mekân tutup, Ergenekon sanıklarını ziyaret etmeleri, onlara destek olmak için duruşmalara katılmaları ne oluyor?”
O Ergenekoncular ki,
“Darbecilik”le suçlanıyorlar!..
Bu durumda, onları ziyaret etmek, “darbeye çanak tutmak” olmuyor mu?..
Bir örnek daha:
CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal, bir zamanlar; yanına “medya ordusu”nu da alarak, “yolsuzluk” ve “ihaleye fesat karıştırmak”tan tutuklu eski rektör Yücel Aşkın’ı, tutuklu olarak yattığı hastanede ziyaret etmemiş miydi?..
Ne yani, bu ziyaret; “Yolsuzluğa destek” ziyareti değil de, neydi?..
Örnek çok... Saymakla bitmez...
Ama, şu bir gerçek ki;
Çoğu sanatçı, çoğu siyasetçi ve çoğu medya mensubu, maalesef “ikiyüzlü” hareket etmekte, bir “keser” gibi, her şeyi “kendine yontmakta”dır!..
İnsanların çoğu “gerçeğin peşinde” değildir!.. Hemen herkes “gerçeği çarpıtmakta” ve insanlara “dürüstlük abidesi” gibi görünmeye çalışmaktadır!..
Açıkçası, oynamaktadır!..
Ama görüyorsunuz işte;
Öldükten yıllar sonra bile, birileri; Zeki Müren’in “homo”luğunu hatırlamakta ve onu “ikiyüzlülüğün sembolü” olarak göstermektedir!..
Tek çözüm, “dürüst” olmakta!..
Zeki Müren’liğin alemi yok!..
Mert olun, mert!..
Ortalık, zaten “namert” dolu!..
Avrupa’nın kışı sert ve kuru!
İngiliz haber ajansı Reuters’in araştırmasına göre; “meteorolog”ların çoğu, Avrupa’da bu “kış” mevsiminin “sert ve kuru geçeceği” tahmininde bulunmuşlar...
Türkiye’de ise; “yağışlı ve rüzgârlı” ama “ılık” geçecekmiş!..
“Meteorolojik” durumu bilmem ama, “sosyolojik” olarak, Avrupa, daha şimdiden “kış”ı yaşamaya başladı...
Mart ayında, herhalde bir yerlerine “Mart karı” yağabilir!..
Düne kadar, Arap halklarının isyanlarını “Arap Baharı” diyerek alkışlayan Avrupa liderleri, aynı öfke kendi ülkelerine sıçrayınca, insanları “provokatörlük”le suçlamaya başlamış, iyi mi?..
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre, 15 Ekim’de “Öfkeliler Hareketi”, hem de “yüzbinlerce” kişiyle, dünyanın 82 ülkesi, 951 şehrinde protesto gösterisi yapmış...
Camlar kırılmış, arabalar yakılmış, banka şubeleri basılmış!..
En ilginci de, Neron’dan sonra, Roma’yı bir defa daha yakmışlar!..
Peki, kim bunlar?... Avrupalı liderlere göre, “provokatör”ler!.. Aynı liderler “öfkeli Araplar”ın eylemleri için, “özgürlük eylemi” diyorlardı!..
Neyse, adı “Bahar” da olsa, “kış” da olsa, eylem; eylemdir...
Ama, ABD’de “Bankacıları protesto” için Wall Stret’te başlayıp, Avrupa’ya sıçrayan eylemler, öyle görünüyor ki, “Batılı liderleri” de zangır zangır titretecek!.. Adamlar, “iki kış” birden yaşayacak!..
Hem meteorolojik kış, hem de sosyolojik kış!..
Bakalım, “Arap Baharı”ndan sonra “Avrupa Baharı”nı da görebilecek miyiz?.. Hele bekleyelim... Nasıl olsa, “kış”tan sonra “bahar” geliyor!..