Ertuğrul Günay samimiyse önce Gökkafes'e dokunsun

Ertuğrul Günay samimiyse önce Gökkafes'e dokunsun

ABD'li bir gazeteci ahbabım vardı. Çalıştığı dergi grubunun dünya koordinatörüydü. Bir ülkeden diğerine gidip duruyordu. Ayrıca yeni yatırım alanları arıyordu...
Bundan yedi-sekiz yıl önce Türkiye'ye geldiğinde beni aramıştı. Onu yemeğe götürdüm. Sohbet ederken söylediklerini unutamadım:
"Keşke daha önce gelseydim: İstanbul şahane bir kentmiş. Bence tek bir sorunu var: Şu bina... Nasıl olur da bu kadar güzel bir tarihi kentin ortasına bunun dikilmesine izin verirsiniz? Düpedüz cinayet!"
Hangi binadan söz ettiğini sordum. Dolmabahçe'deki Gökkafes'i kastediyordu!
***
Bunu bana bir kez daha hatırlatanın ne olduğunu tahmin edersiniz:
Zeytinburnu'nda inşa edilmekte olan gökdelenler, uygun açıdan bakıldığında, başta Sultanahmet Camii olmak üzere, tarihi yarımada civarındaki tarihi eserlerin (mesela Ayasofya) siluetini bozuyor.
Günlerdir bunun tartışması sürüyordu... Dünkü haberlere göre Kültür Bakanı Ertuğrul Günay olaya el atmış.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne, Zeytinburnu Belediyesi'ne ve İstanbul SİT Alanları Başkanlığı'na gönderdiği yazıda, özetle, "Binaların yüksekliği azaltılsın" demiş.
***
ABD'li arkadaşımın dediği gibi İstanbul şahane bir kent... Yunanistan'da kime "İstanbulluyum" desem yüzü değişti, gözlerine "Ah ben de orada olsam" bakışı yerleşti.
Genç bir kadın, "İki kere geldim, gezmeye doyamadım, inşallah yine geleceğim" dedi.
Aynı İstanbul ilgisini Erbil'de, Beyrut'ta, Batum'da, Dubrovnik'te bizzat yaşadım.
Bir zamanlar (gençken), "New York", "Paris", "Londra" dendiğinde bizim gözlerimiz nasıl ilgiyle parlıyorsa...
Şimdi aynı pırıltıyı, İstanbul için komşu ülkelerin vatandaşlarında görüyoruz.
Peki, İstanbul niye bu kadar ilgi görüyor? Ekonomik merkez olması ve kalabalık nüfusla gelen çeşitlilik elbette çok önemli... Ancak Boğaz'ı ve tarihini çıkardığınızda, o önemin en az yarısı gider.
Ne var ki İstanbul'u yönetenler, bu olağanüstü değerin bilincine hiçbir zaman tam olarak varamadı.
Yazının girişindeki 'Gökkafes' anekdotunu işte bu şuursuzluğun örneği olarak anlattım: Dolmabahçe Sarayı'na adeta bir hançer gibi saplanan devasa bina orada dururken, hangi siluetten bahsediyorsunuz Allah aşkına?
Sultanahmet Meydanı ile Zeytinburnu arası, "kuş uçumu" 8 kilometre ... Gökkafes ise burnumuzun dibinde.
Hava puslu oldu mu, Zeytinburnu'ndaki gökdeleni göremezsin... Ama hava koşulları ne olursa olsun, Gökkafes denilen lenduha bina işte orada durmakta. Her fotoğraf karesine giriyor.

***

Bazı okurlarımız bu yazdıklarıma itiraz edecektir: "Ne yani Zeytinburnu'ndaki gökdelenlere dokunulmasın mı?"
Şunu kastediyorum: Diyorum ki yanı başındaki Gökkafes'e müdahale etmeyen (edemeyen) bir yönetimin, uzaktaki gökdelenler için dertlenmesi hiç de inandırıcı değil.
Eğer İstanbul'un tarihine ve siluetine hakikaten önem veriyorsanız... O zaman Gökkafes'i ele alın ki samimiyetinizi inanayım.
***
Üstelik İstanbul'a ilişkin bilinçsizlik siluetle de sınırlı değil... Mikro alanlara, sokaklarımıza, alışkanlıklarımıza, ilişkilerimize kadar giriyor.
Bayburt'ta konuşma yapıyordum... Dinleyicilere sormuştum: "İstanbul'a gezmeye gelseniz... Roman vatandaşların rengârenk çiçek sergilerinin fotoğrafını mı çekersiniz... Yoksa Belediye'nin 'çiçek durağı' adıyla yaptığı cam kabinlerin mi?"
Salondaki Bayburtlular, hep bir ağızdan, "Tabii ki Romanların fotoğrafını çekeriz..." demişlerdi.
Bayburtlular biliyor, koskoca İstanbul Belediyesi bilmiyor işte.
Tekrar ediyorum: Gökkafes'e dokunmayan yöneticilerin, samimiyetine asla inanmam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi