Cemaatlere ve Tarikatlara Genel Dâvet Yapılmaz
HL-İ SÜNNET ve Cemaat Müslümanlarının müşterek değerleri şunlardır: İslam, iman, Kur'an, Sünnet, Şeriat, İmamet, İslam ahlakı ve Ümmet.
İşte insanlar genel olarak bunlara davet edilir.
Bu sekiz şeye davet geneldir, zaruridir.
İyi olsun kötü olsun, vasıflı olsun vasıfsız olsun her insan imana davet edilmelidir. İman ederse ebedî zarardan, felaketten, Cehennemde devamlı olarak azap çekmekten kurtulmuş olur.
Yukarıda sayılan sekiz ana ve müşterek değere, cahil ve gafil bütün Müslümanlar çağırılır.
Müslüman ama onda Ümmet hassasiyeti, şuuru, idraki yok. Onun, Ümmet konusunda aydınlatılması, bilgilendirilmesi, uyarılması gerekir. Allah bütün mü'minleri tek bir Ümmet yapmış, o bundan nasıl habersiz ve gafil kalabilir, bırakılabilir?
İslam aleminde başka değerler vardır ki onlara genel davet yapılmaz.
Sahih itikad ve Şeriat dairesindeki hayırlı, olumlu cemaatler vardır. Bunlara genel davet yapılmaz. İlle de bizim cemaate gireceksin, bizim cemaatin şemsiyesi altında bulunacaksın denilmez.
İslam aleminde Kur'ana, Sünnete, Şeriata bağlı tarikatlar vardır. Onlara da genel davet yapılmaz.
Bir tarikata girmek nasip meselesidir. Nasibi olan girer, olmayana girmesi, intisab etmesi hususunda ısrar edilmez.
İslam dünyasında fırkalar, hizipler, dernekler, vakıflar vardır.
Bunların bir kısmı doğru inanç, namazı kılmak, Şeriata uymak ve güzel ahlak dairesi içindedir. Hayırlı işler ve hizmetler yaparlar ama bunlara da genel davet yapılmaz.
Herhangi bir cemaat, herhangi bir tarikat, herhangi bir hizip veya fırka, herhangi bir İslamî dernek ve vakıf bütün Müslümanları kendi bünyesi içinde toplamak için genel davet yaparsa yanlış bir iş yapmış olur.
Müslümanlar, Ümmet-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik teşkil etmelidir.
Cemaat, tarikat, dernek, vakıf konusunda tekelcilik çok yanılıştır. Eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bütün cemaatler,
Bütün tarikatlar,
Bütün İslamî hizip ve fırkalar,
Bütün dernek ve vakıflar,
Bütün "Parçalar"...
Yukarıda saymış olduğum sekiz değer için çalışmalı ve onlara davet etmelidir.
Müslümanlar arasında meşreb, istidat, kabiliyet, görüş farklılıkları vardır; binaenaleyh bütün Müslümanların bir cemaat veya tarikatta toplanması ve birleşmesi mümkün değildir.
Bir cemaatin veya tarikatin bütün Müslümanları kendi çatısı altında toplaması ve birleştirmesi muhaldir.
Tekrar ediyorum:
İman müşterek ana değerdir ve herkes buna davet edilmelidir.
İslam müşterektir.
Kur'an ana kaynaktır, Kur'ansız İslam ve Müslüman olmaz.
Resulullah'ın Sünneti de ana kaynaktır. Allah bütün mü'minlere Resulullaha itaat etmeyi emretmiştir.
Şeriat Kur'andan, Sünnetten, icmâ-i ümmetten çıkartılmış İslam hükümlerinin tamamına verilen isimdir. Şeriatsız İslam olmaz, Müslüman olmaz.
İmamet de müşterek bir kurumdur. Bütün Müslümanların Ümmetin başındaki İmam'a biat ve itaat etmelerini Kur'an emrediyor, Peygamber emrediyor. Bu konuda icma-i ümmet vardır.
Bir cemaatin hocaefendisine, bir tarikatin şeyhine, İslamî bir derneğin başkanına, bir topluluğun üstadına veya ağabeyine biat ve itaat bütün Müslümanlar için farz değildir.
Birinci Tesbit:
Bugün Türkiye Müslümanları Ümmet şuurunu, idrakini büyük ölçüde yitirmişlerdir .
İkinci Tesbit:
Müslümanların başında müşterek bir İmam veya Emîr yoktur.
Üçüncü Tesbit:
Müslümanlar üniter Ümmet hiyerarşisini yitirmişlerdir.
Dördüncü Tesbit:
Müslümanların bir kısmı (yüzde kaçı?) hizip fırka cemaat, tarikat, grup, klik, dernek vakıf asabiyetine kapılmışlardır.
Beşinci Tesbit:
Bu parçalara genel davet yapılmaktadır.
Altıncı Tesbit:
Ümmet birliğini yitiren, bunun farkında bile olmayan, başlarında, her Müslümanın biat ve itaat etmesi vacip olan bir İmam-ı Kebir veya Emirülmü'minîn bulunmayan, böylece sürüler haline düşmüş olan Müslümanların cemaat ve tarikat konusunda genel davet yapmaları ağlanacak bir haldir.
Vaktiyle Halife Harunürreşid, İmamı Mâlik hazretlerine "Bir emirname çıkartıp bütün Müslümanların sizin mezhebinize girmeleri emr etmek istiyorum" dediğinde, o muhterem İmam bunu kabul etmemişti.
Tarikata girmek bir nasip meseledir, tarikata genel davet yapılmaz demiştim. Genel davet yapılırsa birtakım istidatsız, kabiliyetsiz, ehliyetsiz kimseler tarikata girer ve mübarek kurumu fesada verirler.
İslamî cemaatler ve tarikatlar yol geçen hanı değildir.
Onların içine çürük çarık elemanlar alınmamalıdır.
Nurculuğa gelince:
Ona da genel davet yapılmaz. Nasibi olan nurcu olur ve İslama, imana, Kur'ana, Sünnete hizmet eder.
Cemaat, tarikat ve İslamî topluluklarda esas olan vasıftır, keyfiyettir, kemmiyet (kelle sayısı çokluğu) değildir.
Bütün Türkiye Müslümanlarını bir tek cemaat veya tarikatta toplamak emeli ve hırsı yanlış ve zararlıdır.
Bizim için önemli ve hayatî olan şey en kısa zamanda Ümmetleşmek ve başımıza ehil ve layık bir İmam-ı Kebir seçmek, ona biat ve itaat etmektir.
Bütün cemaatlar, bütün tarikatlar, bütün İslamî parçalar İmam-ı Kebire itaat etmeye, Ümmet teşkilatının denetimi altında bulunmaya ve hesap vermeye mecburdur.
Mü'minlerin tek bir Ümmet olmamaları,
Tek bir Ümmetin üniter hiyerarşisi bulunmaması,
Müslümanların ehil ve layık bir İmam-ı Kebire biatlı ve itaatli olmaması...
Büyük ve korkunç bir eksikliktir ve felakettir.
Büyük bir günah ve vebaldir.
* (İkinci yazı)
İslam'da Başkanlık
İSLAM'da başkanlığı istemek haramdır.
Kendisi talip olmuyor (istemiyor, talep etmiyor) ama başkaları (o doğrudan doğruya veya dolaylı olarak istemediği halde) onun başkan olmasını istiyor, yani o tâlip değil, matlubtur; böyle bir durumda, şayet başkanlığa ehil değilse kabul etmesi yine haramdır.
Kendisi istemeksizin başkan olanın işi (başkanlık vazifesini Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun olarak yaparsa) yâver gider.
Kendisi başkan olmak için çırpınır, bir yığın entrika çevirir, sonunda başkanlığı elde eder, bu başkanlık müddeti içinde birtakım yolsuz işler yaparsa, işleri kötü gider, çok sıkıntı ve azap çeker.
Başkanlık her hâl ü kârda ateşten gömlektir.
Hz. Ömer şehid edildi.
Hz. Osman şehid edildi.
Hz. Ali şehid edildi.
(radiyallahu anhüm)
Yukarıda anlattıklarım İslam'a, Şeriata göre başkanlıktır.
Din dışı laik sistemlerde, demokrasilerde başkanlığa istekli olmak vardır.
İçindeki başkanlık hırsıyla ciğerleri yana yana ben başkan olmak istiyorum, beni başkan yapın diye haykırmak vardır.
Beşerî bir sistem olan demokraside böyle bir şey çok normaldir.
İslam dini hikmet dinidir.
1970'li yıllarda basılmış, İslamî sistemle ilgili bir kitapta, "Halife adayları seçim kampanyasında propaganda yaparlar" mealinde bir cümle okuyunca çok gülmüştüm.
İslam devleti kurulacak, başına bir halife seçilmesi için seçim yapılacak... Bir çok kişi hilafete adaylığını koyacak ve yana yakıla yırtına yırtına seçim propagandası yapacaklar, ey Müslümanlar oyunuzu bana verin diye bağıracaklar... Ne gülünç bir senaryo!..
Yüce İslam dini böyle küçüklükleri kabul etmez.
Peki ne yapılır?
Şöyle bir senaryo olabilir:
Ümmetin başına bir İmam, Emîr, Halife seçilecek... Ümmetin temsilcileri, ziyalıları, âqil kişileri bir şûra meclisi toplarlar, encümenler kurulur, araştırmalar yapılır ve Ümmet içinde Hilafete ve İmamete en ehil, en layık, en fazla başarılı olma ihtimali bulunan zat bulunur. Sonra bu seçim sağlam bir karara bağlanır, giderler, o zata kararı arz ederler. O zat, yükün dehşeti karşısında önce kabul etmez, teveccühünüze teşekkür ederim, daha ehil bir kimseyi bulunuz der. Gelenler israr ederler. Büyük zat çar nâ çar vazifeyi kabul eder, ateşten gömleği giyer. Müslümanlar da bu seçilen zata biat ve itaat ederler.
Böyle bir zat filan veya falan, şu veya bu cemaatin, tarikatin, hizbin, fırkanın adamı olmaz; bütün Müslümanların adamı olur.
Yine böyle bir başkanın Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadında ve yolunda olması gerekir.
Günün birinde Müslümanların başına ehil bir İmam seçilirse, bunun mutlaka cemaatler, hizipler, fırkalar, klanlar ve klikler üstü olması gerekir.
Sezgilerime ve istihbaratıma göre ABD, AB, İsrail, Siyonizm, Haçlılar, Evangelistler, Global emperyalizm, Kapitalizm ve Liberalizm, uysal ve evcil bir İslam isteyen derin güçler işlerine gelen, istediklerini yapacak bir Halifeyi, en uygun zamanda Müslümanların başına geçirmek için çok gizli hazırlıklar içindedir.
İnşaallah Müslümanlar böyle bir tuzağa düşmez.
Böyle bir Halife, işin başından itibaren gayr-i meşru olacaktır.
Çünkü Halifenin gerçek bir halife olması için, bağımsız ve hür olması gerekir.