Eşkıyayı caydır, mazlumu koru
PKK bir fikir kulübü değil, bir sivil toplum kuruluşu da değil.
Kurulduğu andan beri silah kullanan, değişmesini istediği şeylerin üzerine ateş ederek, bomba atıp mayın patlatarak kendini ifade eden bir cinayet şebekesi sadece.
Bugüne kadar Kürt meselesinin arkasına saklanarak eylem yapması, onun şiddetle örtüşen varlık sebebini gizledi. Kürt meselesinin çözümü safhasında lüzumunun ortadan kalktığını hissedince bildiği tek şeyi yapmaya, yine ateş etmeye başladı. Hastalıklı, zehirlenmiş bir tabiat bu. Bazı insanlar vardır, ses çıkarmadıkça varlıklarının tehlikeye girdiğini zannederler. PKK'nın başka bir şeye dönüşebilme ihtimâli yok; uğruna savaştığını, kendini feda ettiğini ileri sürdüğü Kürt toplumunu rehin alarak her şeye rağmen, behemehal şiddet kullanıyor. Sözlüğünde başka kelime yok; üretmek, yaşamak, birlikte yaşamak, dostluk, kardeşlik onun için bir şey ifade etmiyor. Başbakan bazılarının Zerdüşt olduğunu ileri sürmüştü. Zerdüşt'e kurban olsunlar diyeceğim geliyor; bunların mukaddesi yok, doğrudan şiddete taâbbüd ediyorlar.
Kürtlere rağmen, Kürtler adına ve Kürtler için öldürüyorlar. Ruhsatsız yapısı yıkılmasın diye öz evladının, karısının boğazına kasap bıçağı dayayıp rehin alanların cinneti bu. Velev ki, kızgın namluların ucunda kuracağı bir kamu düzeninin mazlum kitlesi yine Kürtler olacak. Ölümlerle beslenen mekanizma, bu defa kendi yandaşlarını öğüterek kanla gıcırdayacak. KCK temsilcilerinin, seçilmiş belediye başkanlarına, halkın oy verdiği BDP'li vekillere nasıl davrandığına bakınız bir kere. Kürt toplumunun büyük kesimi, PKK terörüne mâruz olmak bakımından büyük baskı altındadır, mazlumdur fakat gecenin olmadık bir saatinde kapısını çalıp kendisinden hesap soracak eşkıyaya karşı savunmasız ve çaresiz.
Ne olmak ihtimâli var? İki şey; üstelik aynı anda, eşzamanlı!
"Silahla karşılık vererek bir terör örgütünün ortadan kaldırılabildiğine dünya tarihi şahit olmamıştır; silahlı mücadele anlamsız" safsatasını yayıp duran pısırık, gizli PKK hayranı entellere inat Türkiye Cumhuriyeti devleti, PKK'yla korakor, dişediş mücadele etmek ve kendine yönelik silahlı tehdidi caydırmak zorundadır; şimdiye kadar öğrenemediyse bundan sonra öğrenecek, başka çare yok; buna illâ ki mecbur. Bu safhada barış, müzakere anlamsız. Karşınızda ancak güçten ve şiddetten anlayan bir tabiat varsa, onu müzakere ile ikna edemezsiniz. Zor kullanarak silahını elinden alıp caydırdıktan sonradır o siyasi aflar, müzakereler, bayırın teröristine üç tuğlu vezir muamelesi reva görmeler... Şiddet kullanan, tıpkı devletin teorisinde yazdığı gibi kamu gücünün şiddeti ile etkisiz hale getirilmelidir; Silahlı mücadeleyi kaybeden, egemen olmak raconunu da kaybeder. Kim kazanırsa o devlet olur.
Devlet kendi faili meçhul kirli çamaşırlı mensuplarını yakalayıp teker teker adaletin huzuruna çıkarması gerektiği gibi, PKK'nın bütün eylem sanıklarını teker teker yakalayıp hâkime teslim etmezse, açık konuşalım meşruiyetini zedelemiş, erkini başkasına devretmiş, "enenmiş" olur. "Hem şiddet kullanayım, hem de beni barış için muhatap say" diyen PKK'yı adam yerine koyan devlet, değil kamu idaresini, bir çay bahçesini bile yönetemez.
PKK'lılar ve yandaşları, devlete en az maliyetle zorla ortak olmak istiyorlar; dillerinin altında çoktandır gezdirdikleri iri bakla budur. "Biz de kurucu unsuruz" gevelemeleri bu hedefe mâtuf. Yağma yok! PKK'nın şiddete dayalı tehdidini caydıramayan devlet, yıkılsın gitsin derim ben!
"Aman" noktasına gelince iş başka. Kürtlerin bilumum haklı ve tabii taleplerini hemen şimdi, yeni anayasaya tehir etmeden, savsaklamadan yerine getirmeyen kamu idaresine de devlet demem.