Aynı zamanda etkileme ve etkilenme faaliyeti: İstişare
Kimileri, meşveretin aldığı kararları, “Falancanın, filancanın etkisinde kaldılar!” diye eleştirir. Halbuki, sosyal-psikoloji, pedagoji, eğitim vs. ilimler ortaya koyuyor ki, hepimiz ‘etkileyen’ ve ‘etkilenen’ varlıklarız. Elbette istişarede de ‘etkiler’ ve ‘etkileniriz’. Meşveret, bir anlamda ‘etkileme ve etkilenme faaliyeti’dir zaten.
İstibdat, diktatörlük bir kişi veya zümrenin etkisinde kalmaktır. İstişare ise, şeffaflığın, tahkikin, fikir hürriyetinin, dolayısıyla ekseriyetin tesirinde kalmaktır.
İstişarenin gayesi de zaten, “10 akıl, 20 göz, 20 kulakla” değerlendirip daha iyiyi, daha doğruyu, daha güzeli ortaya koymak ve ortak karar almak değil midir? Aksi halde tek görüş, tek düşünce uygulanıp gidecekse, neden meşveret heyeti oluşturuyor, neden oylama yapıyor, neden çoğunluğa göre karar veriyoruz?
Etkileme ve etkilenmeye, Asr-ı Saadet’teki şu uygulama açısından da bakmalıyız:
Bildiğiniz gibi, Peygamber Efendimizin (asm) irtihalinden hemen sonra, Hz. Ali (ra) ve yakın akrabaları defin işleriyle meşgul iken, Ashab-ı Kiram Halife seçmek için toplanır. Bir rivayete göre 33 bin kişi… Ve üç görüş, üç fikir, üç akım ortaya çıkar. Yani, üç alternatif üzerinde kıyasıya meşveret edilir:
1- Halife Muhacir’den olmalı. 2- Halifelik Ensar’a daha lâyıktır. 3- Bir Halife Muhacir’den, bir Halife de Ensar’dan seçilmeli.
Sonra Hz. Ebubekir (ra) ile Hz. Ömer (ra) gelir. Hz. Ebubekir (ra) bir konuşma yapar, gerekçelerini anlatır ve meşvereti etkiler. “Muhacirden Ömer’e biat edelim!” der, Hz. Ömer (ra) de hemen atılır, Hz. Ebubekir’e (ra) biat eder ve Halife seçilir.
Şimdi etkileme ve etkilenme mevzuunu Bediüzzaman’dan dinleyelim:
“Zaman-ı istibdâdın hâkim-i mânevîsi kuvvet idi; kimin kılıncı keskin, kalbi kâsî (katı) olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrûtiyetin (hürriyetin, demokrasinin) zenbereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak’tır, akıl’dır, mârifet’tir (bilgi, ilimdir), kânun’dur (keyfîlik değil, kanun, hukukun üstünlüğüdür), efkâr-ı âmme’dir (kamuoyudur, meşverettir); kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir.” (Münâzarât, s. 33.)
Bir meselesi, bir iddiası olan, “haklı, akıllı, bilgili” ise, “hukukun üstünlüğünü kabul ediyor”, yani prensiplere, sisteme uygun hareket ediyorsa ve çoğunluğu kendi tarafına çekebiliyorsa, buna neden itiraz edilsin ki?
Ancak, itiraz; etkileme veya etkilenmeye değil; meşveret kurallarının çiğnenmesine, çarpıtılmasına veya uygulanmamasına yapılmalı. Kaldı ki, herkes başkasının etkisi altında kaldığından öyle karar vermiyor; fikirleri onunla örtüştüğü, aynı düşünceye sahip olduğu için onun gibi karar veriyor.
“Falancanın etkisinde kalındı veya falanca emirber nefer gibi çoğunluğu etkiliyor!” diye itiraz etmek, ekseriyeti / çoğunluğu hafife almak demektir.
NOT: Muhterem kardeşim Rifat Okyay'ın babasının vefatını teessürle öğrendim. Merhum Lütfullah amcamıza Allah'tan rahmet ve mağfiret diler; geride kalanlara sabr-ı cemil niyaz eder, taziyetlerimi sunarım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.