Müjdeler Size Ey Musibetzedeler!
Yüce Rabbimiz bir hadis-i kudsi de buyuruyor:
“Ey Ademoğlu, ilk sadme sırasında sabreder, buna benim mükafat vereceğimi ümid edersen,
ben senin için cennet dışında bir sevaba razı olmayacağım.”( İ. Canan, age. XVII. 146.)
Allahu Ekber!
İşte bu ve daha önce yazdığımız yazılarda geçen ayet ve hadisler, evet bütün bunlar ancak
mümine hitap eden ve ona nasip olan büyük tesellilerdir. Öyle ya, bir inanan sevdiğini, mesela
eşini, evladını, ahbabını kaybetti, bakın siz Efendimizin (sav) ağzından teselliye:
“Allahu Teala, dünyada bir mümin kulumun sevdiğini alırsam, o da bu musibetin sevabını
sabır ve teslimiyetle benden beklerse, onun mükafatı ancak cennettir buyurdu.”( Buhari’den
naklen Rıyazu’s Salihin, I. 64-65. II. 282)
Şimdi şu müminin manevi gücünü hesap edebilir misiniz? Artık onu sevinçten ne tutar?
Mesela davasından döndürmek istediler bir mümini ve ölümle tehdit ettiler, imanın tadını
alan birisi ise vız gelir bu tehdit. Örneği uzak ve yakın tarihte sayılamayacak kadar çoktur.
Zira bu bir ilahi imtihandır. Rabbimiz buyurmaktadır ki, “içinizden mücahede edenler, sabır
gösterenler belli oluncaya kadar elbette sizi deneriz.”(Kıtal, 31)
İşte Buruç suresi; ateşte yakılır da dininden dönmez, sabreder gerçek müslümanlar:
“ 4-5 - Tıpkı kahrolası Ashab-ı Uhdudun, o tutuşturulmuş ateşle dolu hendeği hazırlayanların
mel'un oldukları gibi...”
(Ashab-ı Uhdud hakkında tefsirlerde dört kadar hadise zikredilir. Ayrıntılar için tefsilere
bakılabilir. Bizim için önemli olan olay değil, verilen derstir, amaçtır.”
“6-7 - Hani onlar ateşin başında oturur, müminlere yaptıklarını acımasızca seyrederlerdi.”
“8-9 - Onların müminlere bu işkenceyi yapmalarının tek sebebi, müminlerin göklerin ve yerin
tek Hâkimi, Aziz ve Hamîd olan Allah'a iman etmeleri idi. Allah her şeye şahiddir. “
“10 - Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de, sonra tevbe etmeyenler var ya,
işte onlara cehennem azabı var, yangın azabı var.”
“11 - İman edip makbul ve güzel işler yapanlara ise, içinden ırmaklar akan cennetler var. İşte
en büyük başarı, en büyük mutluluk budur!”
İşte uzak tarihten örneklere hadisler; İmtihana çekilen müminin başı bıçkı ile biçilir de
sabreder, etleri demir tarakla kemikten soyulur da, Müslüman olarak ölür.( Buhari’den
Rıyazu’s Salihin, I. 56-63, 70.)
Ashabın işkencelere tahammülü, orta tarihten.
Bilmem ki yakıntarihten misal vermeğe gerek var mı?
İşte mümin vatan savunmasında inanmış adam olarak ölümden korkmayan bir mücahid olur.
Diyelim adam o güzelim gözlerini kaybetti ve kör oldu. İmanından başka var mıdır bir
tesellisi? Ama şu ulvi sözlerin teselli edici müjdesine bakın:
Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Allahu Teala diyor ki; ‘Herhangi bir kulumu gözlerinden
mahrum etmek belasına uğrattığımda sabrederse, gözlerinin mükafatı olarak, onu cennete
korum.”( Buhari’den Rıyazu’s Salihin, I. 65-66)
İnsanın nerde ise kör olası geliyor değil mi?
İşte hastalıklar da böyle, ihtiyarlık da böyle, iflaslar da böyle. İnsan hastalık hakkındaki
müjdelere bakınca, hastalık musibeti hafifliyor, belki tamamen gidiyor ve kalbini huzur,
sevinç, itminan dolduruyor. İşte birkaç örnek:
Ata İbnu Ebi Rebah (r.h.) anlatıyor: İbni Abbas (r.a.) bana:
-Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben de:
-Evet! dedim.
-İşte, dedi, şu siyah kadın var ya, o Resulullah (s.a.v)’a gelip;
-Ben saralıyım, nöbet gelince üstümü başımı açıyorum. Allah’a benim için dua ediver de
hastalıktan kurtulayım, dedi. Peygamber (a.s) de:
-İstersen sabret sana cennet verilsin, istersen sana şifa vermesi için Allah’a dua edivereyim,
dedi. Kadın:
-Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için dua ediver, dedi. Resulullah da
öyle dua etti.( Buhari, Marza, 6 .Müslim, Birr, 54 (2576)¸ İ.Canan age. IX. 546.)
İşte yine bazı müjdeler:
“Kul hastalanınca günahlarından arınır ve anadan yeni doğmuş gibi günahsız olur.”( İ.Canan
age. IX. 547)
Kul hastalandığı zaman, Allah Teala hazretleri ona iki melek gönderir ve onlara
-Gidin bakın, kulum yardımcılarına ne diyor, bir dinleyin” der.
Eğer o kul, melekler geldiği zaman, Allah’a hamd ediyor ve senalarda bulunuyor ise, onlar
bunu, her şeyi en iyi bilmekte olan Allah’a yükseltirler. Allah Teala bunun üzerine şöyle
buyurur:
-Bu hastalıktan dolayı kulumun ruhunu kabzedersem, onu cennete koymam kulumun benim
üzerimde hakkı olmuştur. Şayet şifa verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha
hayırlı bir kanla değiştirmem ve günahlarını da affetmem üzerimde hakkı olmuştur.”(
Muvatta, Ayn, 5. (II. 940); İ.Canan age. IX. 547 )
“Kim hasta halde ölürse, şehit olarak ölmüştür ve kabir azabından korunmuştur, sabah akşam
cennetten rızıklandırılır.”( İ. Canan age. XVII. 151)
“Her hangi bir müslümanın başına yorgunluk, hastalık, düşünce, keder, acı ve kaygudan,
diken batmasına varıncaya kadar, her ne gelirse, Allah bunları o müslümanın hatalarına
kefaret kılar.”( Buhari ve Müslim’den Riyazu’s Salihin, I. 68)
“Allah bir kimseye hayır dilerse onu musibete uğratır.”( age. I. 69.)
Konuyla ilgili hadis kitaplarına bakarsak hayretler içinde kalacağımız ne beyanlara rastlar
da tevekkül ve rıza ile Allah’a itimat eder, teselli oluruz. Gam ve kederimiz huzur ve sükuna
erer, belki kefaret-i zünub veya terfi-i derecaat ile mesrur oluruz.
Evet, başımıza gelenler asla tesadüfi değildir. Oturup düşünelim, bir muhasebe yapalım.
Bir kusurumuz varsa, tövbe edelim ve musibetimizin ona keffaret olmasını isteyelim
Mevlamızdan.
Yoksa eğer bir kusurumuz yoksa, eğer acılar semavi ise ve elden bir şey gelmiyorsa,
Rabbimizden hediye bilelim ve sabrederek şikayet etmeyelim. İnşallah başka günahlara
keffaret veya derecelerimizin yükselmesine sebep olur. Bu da sevinilecek bir şeydir.
Yok, bir zalimin zulmü varsa, bakalım. Af etmek kimseye zarar vermeyecek, bilakis faydalı
olacaksa, öfkemizi yutarak af edelim. Edemiyorsak, ihkak-ı hak yapmadan yargı yoluyla
hakkımızı alalım. Buna sabır da bir ecri celbeder şüphesiz.
Velhasıl hiçbir musibet mücerret bir azap değil, belki sayısız rahmetler taşıyan bir lütuftur. En
azından doğru tepki ile öyle olabilir.
Bu da potansiyel bir hayır ve mutluluk kaynağı değil midir?