Depremde Değişen Kural
Ey depremzede kardeşlerim, gerçi atalar “eldeki yara duvardaki kovuk” demişler ama inanın
ki el değil, kardeşsiniz, acınızı hala içimizde hissediyoruz.
Sevgili Peygamberimiz’in dediği gibi: “vücutta organlardan biri hastalanırsa, diğerleri de
geceyi uykusuz geçirir acıyla kıvranarak.” Emin olunuz ki öyle; acıktıkça siz aklımızdan
geçiyorsunuz, üşüdükçe siz.
“Geçiyor da ne yapıyorsunuz?” demezsiniz inşallah. Bizim Maraşta bir söz var, “kuru kuru
gadanı alam, takır takır yoluna ölem” derler “gürleyen ama yağmayan” hayırsızlara.
Bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Aman canlarım ciğerlerim, yüreğiniz yufka, derin
düşüncelerdesiniz, sakın yanlış anlamayınız, asla ve kat’a minnet etmek, başa kakmak
aklımızın ucundan geçmez, öyle anlamayın lütfen. İnanın kendimizi teselli için, kendimizi
suçlamamak, azıcık rahat ettirmek için söylüyoruz.
Nafile yapılanlar pek söylenmez, ama belki de söylenmeli böyle zamanlarda. “Ameller
niyetlere göredir” değil mi? Malum nafile ibadetlerde gizlilik esastır, ihlas zedelenmesin, riya
ve süm’a ile ameller berbat olmasın, nefis kubarmasın, ucbe , kibire ve fahre sebep olmasın
için.
Farzlar söylenir, çünkü bunda uçup, kibir ve fahr olmaz. Zaten vazifedir yapılan. Zekatta
zaten fakirin hakkıdır verilen mesela . Bir de teşvik için, töhmeti, sui zannı kaldırmak için
farzlar açıktan verilir. Mesela “zekat veren mi var?” diyerek fakirin kin ve haset damarlarını
tahrik etmek isteyenlerin çenesini kapatmak için açıktan verilir.
Acaba böyle umumi felaket ve musibet zamanlarda yapılan hayırların söylenmesi, tıpkı
farzlarda olduğu gibi, teşvik için, töhmeti, su-i zannı kaldırmak için daha iyi olmaz mı?
Bence olabilir, hatta olmalı.
Her neyse, en azından deprem gününden beri elimiz başka bir yazı yazmaya
gitmiyor. “Kardeşlerimizi manevi yönden nasıl teselli ederiz” diye yazıp duruyoruz. İnşallah
okunur, inşallah faydalı olur.
Musibete istirca, teslimiyet ve hamd ile karşılık vermenin, işi Allah’a ısmarlayarak tefviz-
i ümûr etmenin gereğinden ve bunun maddi manevi kazançlarından bahsettik. Keşke bu
yazılarımızı bir ehl-i hamiyet çıkıp da küçük bir risale, bir kitapçık olarak bastırsa da çadır
çadır dağıtsa depremzedelere. Yoksa onlar bu yazıları nerden okuyacaklar?
Evet, böyle bir yiğit arandığını buradan ilan edeyim. Gerçekten güzel bir hizmet olur. Uzun
kış gecelerinde bu seri halindeki yazılar okunur da teselli bulunur.
Buraya kadar musibetin nasıl karşılanacağını ve bundan alınacak maddi manevi mükafatları
yazdık. Geriye bir husus kaldı. Onu da yazalım inşallah.
Nedir bu husus mu?
Yazı uzadı, cumaya kalsın mı?