Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bayram tebriği üzerine

Bayram tebriği üzerine

Önce şehit haberleri sızlattı yüreklerimizi...

Ardından Van depremi canımızı yaktı...

Derken, bayramı idrak ettik...

Biraz buruk, biraz yorgun, ama aynı zamanda dolu dolu umut...

Umudumuzun kaynağı, tüm olumsuz propagandalara rağmen sapa sağlam ayakta kalabilen “kardeşlik” duygumuz...

Gördük ki, yüreklerimizin fayları henüz kırılmamış...

Anladık ki, gerektiğinde “yekvücut” olabiliyoruz hâlâ...

“Kardeşlik” zemininde bütünleşebiliyoruz...

“Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” duygusunu dolu dolu yaşayabiliyoruz.

Hem en büyük teselli, hem de geleceğe umutla bakmamızı sağlayan bir büyük “tecelli”dir bu! Bu duyguda yeşereceğiz ve sonsuzluğa kadar birlikte gideceğiz.

Şehit haberleri ve deprem dolayısıyla acıyan yüreğimize bayramı bastırdık, ama ne çare: İkinci deprem bu kez tam yaktı canımızı...

Yine enkaz, yine ölüm!

Kısacası enkazdan çıkar gibi çıktık bayramdan...

Yine de bayramımı tebrik eden herkesin bayramı mübarek olsun.

Biliyorsunuz eskiden (çok da “eskiden” değil aslında) bayram ziyaretine çıkardık...

Akrabaları, yaşlıları, hastaları bir bir dolaşır, el öper, el öptürür, tokalaşır, kucaklaşırdık...

Maksat yüz yüze, göz göze gelip iki söz arasında sevgilerimizi tazelemekti. Sevgilerimiz tazelendikçe tazelenirdik.

Tanzimat’la (1839) birlikte aramıza “tebrik kartı” girdi...

Önceleri el yazımızla doldururduk tebrik kartlarını; doldurur da mektuba dönüştürür, bu arada “kişiye özel” birkaç kelime yazardık. Sonra “baskılı tebrik” kartları çıktı. Başkasının ticari amaçla yazdığı “şablon”larla bir birimizi tebrike başladık. Başkasının “şablon”ları, hepimizin duygularına elbette tercüman olamazdı, ne var ki, her şeye vakit bulanlar iki satır yazacak vakti bulamaz oldu: Kısa, kuru bir cümle ile geçiştirdik bayramları: “Bayramınız kutlu olsun” dedik, kutlarmış gibi yaptık.

Bu yol, Batı’ya çıkan diğer yollar gibi, Tanzimat’la birlikte açıldı, mektup ve telgrafla bayram tebriki usulü o tarihte (1839) başladı dedik ya, bir ara öyle bir yayılma yayıldı ki, memurlar neredeyse bitişiklerindeki odada oturan arkadaşlarına tebrik kartı göndermeye başladılar...

Güya böylesi daha “klas” oluyordu, daha “asrî” yani “çağdaş”!

Can sıkıcı bir durum... Ne var ki iş o noktada da kalmadı: Bu kez cep telefonu girdi devreye. Kısa yazma mecburiyeti tebrik cümlelerini iki kelimeye düşürdü: “İyi bayramlar” dedik, kurtulduk...

Hatta fazla uğraşmamak için herkese aynı mesajı çektik. Oysa herkes farklı şartlar, farklı bayramlar yaşıyordu. Umursamadık bile...

Duygusuz iki kelime ile koca bayramı hallettik!

Ardından “internet” girdi hayatımıza ve tüm devrelerimizi bozdu! Bayram tebrikleri daha da yavanlaştı. Bin kişiye bir düğmeyle gönderilen aynı tebrik, insanları “özel” olmaktan çıkarıp “genel”leştirdi...

Bayram tebriklerimiz duygudan, sevgiden, düşünceden, sıcaklıktan koptu.

Tabii biz de kendimizden ve sevdiklerimizden koptuk...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi