İmdat komedisi
Sadist değilim; kimsenin acı çektiğini görmekten hoşlanmam. Komşulara gülmenin hem ayıp hem akılsızlık olacağının da bilincindeyim. Ama ne yapayım, odamda ekrana bakarken istemeyerek kahkahalar atmaktayım kaç gündür.
Çocuklar sesleniyor, hangi komedi programını izlediğimi soruyorlar. Oysa yabancı kanalların haber bültenlerini izlemekteyim. Gördüğüm kara mizah.
Upuzun boylu, ak saçlı, biraz erkek yüzlü bir Fransız madame var ya. Hani kadın budalası vatandaşı IMF başkanıydı da, enayinin Amerikan otelinde temizlikçi tuzağına düşmesiyle altından kayan koltuğa oturuverdi. İşte o adam çarpan cin rolündeki hatun şimdi Çin'de. Kendinden cin, çekik gözlü, para uzmanı yöneticilerin önünde kürsülere çıkıyor, fırtına gözleyen amiral gibi elini kaşlarının üstüne dayayıp uzaklara bakarak felaket mesajları yayıyor:
"Büyük tehlike... Genel çöküntü... Bütün ufuklar kara bulutlarla kaplı..."
Bütün ufuklar? Ben geçenlerde oradaydım. Adamların ufku pırıl pırıl. Tek korkuları biriktirdikleri trilyonlarca doların değeri düşerse zarar görmek. Kadının derdi ise, bir başka Fransız'ın yazdığı çocuk masalındaki tilki gibi, karganın ağzındaki peynire konmak. Ama Çinliler karga değil. İsviçreli bankacı ustalığıyla savsaklıyorlar devasa kredi talebini.
"Düşünürüz," diyorlar. "Hele sizin oralardaki kargaşa sona ersin de..."
Komedi şurada: Bütün oyun Batı icadı. Yüzyıllarca sömürülüp soyulduktan sonra kolpoları öğrenen Doğu üçkâğıt pehlivanlarını kündeye getirmekte. Gülmez misiniz?
***
Bizim başımıza da felaket geliyor, depremler oluyor. Hem de üst üste. Ama bunlar doğal, eski deyimle tabii afet. Acısı gönüllerde sürer de, yaralar sarılır, somut etkiler zamanla giderilir.
Dıştan değil de içten gelen, kişinin kendi doğasından kaynaklanan depremlerin yıkımı sürüp gider. İnsan huyunu suyunu kökten değiştirmedikçe o gayritabii afetlerin devası yoktur.
Bir ev düşünün. Aile borcu borçla çeviremez, faizleri bile ödeyemez durumda. Kapısına haciz memurları dayanmış. İçerideki karı koca el ele verip akıllıca uğraşırlarsa zamanla düze çıkabilirler. Ama birbirlerinden de çalıp çırpmaktan, boyuna aile bütçesine kazık atmaktan vazgeçemiyorlarsa? O zaman sonları iyi olmaz kesinlikle.
Bu yazıyı yazarken gözüm yine ekranda. Yunanistan, İrlanda, İspanya ve Portekiz'den sonra İtalya'nın da borçlanma masrafları imdat gerektiren çizgiyi aştı. Ve o çapta imdada yetecek para yok Avrupa'nın kasasında. En büyük felaket ise batmakta olan ülkelerdeki yöneticilerin davranışları.
Dört günlük Bizans entrikası sonunda başbakanımsı birini bulabilen Yunanlılar kayıp bineğine kavuşmuş garip gibi sevindiler ama kulis dalaşları sürüyor. İtalya'daki soytarılıklar seyircileri de kana bulayabilecek bir gladyatör kargaşasına dönüşmekte. Ya Fransa? G-20 fiyaskosu gibi vukuatın faili, patolojik saldırgan, kronik paranoyak Sarkozy?
Dün Yunan gazetesi "Kaptansız batıyoruz" diye manşet atmıştı. Kaptanlar böyle olacaksa gemilerin köprüleri boş kalsın, daha iyi.
***
Merak etmemek elde değil: Bu işlerin sonu neye varacak?
Madem ister istemez Greklerden söz edip duruyoruz, onların (şimdikilerle pek ilişiği olmayan eski Yunan uygarlığının) ünlü tragedyalarını hatırlayalım. Usta yazarları öyle şey yapmazlardı ama, sonradan ortalığı kaplayan beceriksizleri oyundaki olayları düğüm edip işin içinden çıkamayınca zorlama bir çözüm uygulanırdı:
Tanrıları kalabalıktı ya. Onlardan biri vinç gibi bir şeyle tepeden indirilir, sağa sola emir yağdırarak oyunu sona erdirirdi. Tiyatro jargonunda "deus ex machina" (makineden çıkan tanrı) derler bu maskaralığa.
Bizim "Bir ihtimal daha var" şarkımızı hatırlayın. Çarşafa dolanmalar olunca Yunan politika makinesi o biçim tanrı diye ortaya asker çözümlerini çok çıkarmıştır. Tabii uzak ihtimal ve de temenni etmeyiz ama, Çin imdada yetişmez ve Avrupa çarşafı yırtamazsa, ister misiniz tarihin tekerrürü ile birlik üyesi "demokrasi beşiği" ülkenin yine içine düşeceği duruma gülmekten kargalar yerlere yatsın?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.