Basıldık, cürm-i meşhûd olduk!
Teslim oluyoruz, ateş etmeyin; beyhûde yere kan dökülmesin!
Evet çok çalıştık, iyi çalıştık; mükemmel kamufle olduk. Büyük bir azim ve kararlılıkla, en ince ayrıntıları hesaplayarak Cumhuriyet rejimini ortadan kaldırıp yerine saltanat ve hilâfeti getirmek için yıllarca didindik ama kabul etmeliyiz ki, argo tâbirle piyastos olduk, basıldık, tam vuslata ererken üstümüze geldiler, cürm-i meşhûd olduk.
CHP Grup Başkanvekili ve Yalova milletvekili Muharrem İnce, geçenlerde yaptığı konuşmasının sonuna eklediği, "Zannetmeyiniz ki savaş baltalarını gömdüysek yerini unutmadık" cümlesiyle büyüyü bozdu; ben şahsen fena korktum ve bu büyük ama muhteşem planı daha fazla yürütmeye mecâlim kalmadı.
Kim derdi ki saltanatın ilgaasından beri 90 senedir sürdürdüğümüz şol "ince" hazırlık süreci, onca emek, bunca zekâ ve entrika birikimi basit ama kararlı bir basın toplantısıyla tuzla buz olacak? Ama oldu; müteessirim. Elveda saltanat, güle güle hilâfet! Çok müteessirim çok!
Hadi bari itiraf edeyim de boşa gitmesin: Pâdişahlığa öteden beri âşık halkımızın DNA hücrelerinde meknûz monarşi hasretini su yüzüne çıkarmak için Muhteşem Sülüman isimli TV dizisi bile yaptırmıştık. Bu diziyi seyreden halkımız deli gibi Osmanlı tarihi araştırmalarına dadanmış, Hanım sultanların, Haremin, İç Ağalarının, Hasekilerin ve gözdelerin parıltılı hayatının ardına çaktırmadan yedirdiğimiz imparatorluk kültürüyle mest ü bîtâb hallere gelmişti. Herkes, "Keşke pâdişahlık yeniden gelse, bir halifemiz olsa" diye iç geçirmeye başlamış, Sadrâzam Paşa yanlış yaptığında Sülüman'ın gözlerini devirip, "Akıllı ol İbrahim, dustuur, kızarsam taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmam ha!" diye celâllenmesine hayran olmuştu. Münhasıran pâdişâhımız efendimiz Sultan Palamut hazretlerinin, pardon Sülüman'ın Osmanlı'nın acı gücünü genelde yedi düvele, özelde ise İspanyol prensesi Marya'ya ibrâz etmesi milli şuur ve gururumuzu nasıl da okşamıştı.
Olmadı. Çok çalıştık çook. Ben şahsen gizli Osmanlı ajandamız açığa çıkmasın diye "Padişahlık istemeyiz, Cumhuriyetimizi severiz" yollu kaç yazı kaleme aldığımı hatırlamıyorum. Her şey, TBMM'nin, son halife -pardon Tanzimat idâresinin kurucusu- Abdülmecîd-i evvel efendimizin fevtinin 150. sene-i devriyesini tebcîl ve takdîs içün sempozyum tertiplemesi ile başladı. O kadar söyledim, iykaz ettim, "Yapmayın, CHP'lileri hesaba katalım; bunlar deligöz inkılâp bekçileridir. Bunlar tek gözü açık uyur, esen rüzgârdan hîle sezerler" diye çok ısrar ettim, anlatamadım. Netekim buyrunuz, ufak bir tamahkârlık, muhteşem mutlakiyet hayallerimizi tuzla buz etti. Güyâ padişahlığa geçince Suriye ve Irak'ı işgal edecek, Kuzey Afrika mıntıkasındaki Cezayir ocaklarını yeniden canlandıracak; Kırım'ı iltihak, Rumeli'yi istirdâd edecek ve bir Cemiyyet-i Akvâm-ı Osmaniye teşekkül ettirecektik. NATO ve Cento'dan çıkacaktık tabii; Cento çoktan dağılmıştı ama, olsun, biz her ihtimâle karşı bir daha çıkacaktık!
Tabii bu arada Şeriat'ı avdet ettirecek, başörtüsünü serbest bırakacak, tramvay ve vapurlarda haremlik-selâmlık uygulaması başlatacak, kadınların umûma açık mahalde peçe ve çarşaf ile bulunmalarını dayatacaktık. Şeyhülislâmlığı ihyâ edecektik, YÖK'ü kaldırıp Medâris-i Osmaniye nâmı altında yeniden kuracak, lüzumsuz fen derslerini iptâl ile bilcümle mekâtipte ulûm-ı diniyye tahsiline ağırlık verecek idik.
Padişahımız (Kim olacağı hususunda henüz mutabakat sağlanamamış idi ama, benim şahsen gönlümden geçmiyor değildi hani!), her Cuma günü bir Selâtin câmiinde selâmlığa çıkacak, vüzerâ kapı önünde bekleşip, "Padişahım çok yaşa" diye bağıracaktı. Derâkab sansör rejimini ihyâ edecek, dinsiz imansız matbuat mensuplarına kırk satır-kırk katır seçenekleri sunacaktık. Padişahımızın cülûs günlerinde şenlikler olacak, ahaliye pilav, hoşaf ve helva dağıtılacaktı.
Olmadı, "Muhteşem Plân" sırtüstü yattı. Piyastos olduk, basıldık, tam âşık oluyorduk, üstümüze geldiler. Şimden gerû işbu menhûs pırocemizi açık eden Muharrem Bey'i ilk vâki kurultayda CHP'ye genel başkan seçmeyenlerin vebâli kendi boyunlarındadır vesselâm.