Âfiyet olsun, yarasın!
Hükûmeti iki konuda eleştiriyorum: Dersim özrü ve şikecilere ceza indirimi getiren kanun.
Dersim konusunun hiç de öyle "kendiliğinden" filizlenip gündeme girdiğini düşünmüyorum. Yakın tarihimizle yüzleşmek ve hesaplaşmak konusunda hepimize gökten âni bir ilham gelmediğine göre mesele, bizim hakikatperestliğimizden ziyade, siyasi bir operasyon olarak algılanırsa daha berrak ve sâkin bir değerlendirme yapılabilir.
"Dersim Tenkili", tek parti rejiminin ve resmî ideolojinin açık ve boş böğrüydü ve evvelâ oraya darbe gelmesi kaçınılmazdı. Fitili, CHP Tunceli vekili Hüseyin Aygün tutuşturdu ve müteakip sarsıntılar ardarda geldi. Aynı sözler iktidara mensup bir vekil tarafından seslendirilse aynı tesiri yapmayacaktı çünkü. Bana göre, bazı çevrelerde cesur hatta tarihî bir çıkış olarak takdim edilen özür hamlesi, aslında doğrudan CHP'deki liderlik ve kurultay tartışmalarıyla bağlantılıdır. Başbakan'ın hamlesi, bende alelacele kararlaştırılmış intibâı bıraktı.
Başbakan, o meşhur "Özür"ü ile CHP'yi köşeye sıkıştırmayı plânlamış olabilir; oysaki özürün meyvelerini Başbakan'ın partisi değil, CHP'deki Kılıçdaroğlu muhalifleri toplayacaktır ve büyük ihtimâlle onu bir daha CHP'nin civarında görmeyeceğiz. Eğer bütün dâvâ, tarihî geçmişimize karşı hakperestlik göstermek idiyse, şimdiye kadar niçin sabredildiği sorusu açıktadır. Bu esnada kurduğu her cümlede derin hikmetler bulunan bir kısım fikir sahibinin, "Sabiha Gökçen adı kaldırılsın, Hrant'ın adı verilsin" yollu işgüzarlıkları, meseleyi çok daha başka yerlere doğru sürüklemekten başka işe yaramayacak. Şöyle: Sabiha Gökçen adı üzerinde maraza çıkarmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. O isim, -doğru veya yanlış- Gökçen'in savaş pilotluğunu, askerî eylemlerini ödüllendirmek için değil, ilk kadın havacı ve eğitimcisi olduğu için konuldu. Dersim'de katledilen bîgünâhların kaatili olarak tartışma konusu edilmesi yersiz, haksız ve yanlıştır. Hrant Dink'in ismini yaşatmak fikrine sempati ile bakarım ama Gökçen'le mukayesesi abestir; Dink'in ismi daha başka anlamlı kurumlara verilebilir. Bu mantıkta ısrar etmek, Atatürk havaalanı isminin de tebdilini teklif edecek aklıevvellere yol açar ve denilebilir ki, "Gökçen verilen emri uyguladı, Gazi ise emri veren siyasi hiyerarşinin başındaydı!".
Ayıkla pirincin taşını... Yanlıştır, yersizdir, bu meselede züccâciye dükkânına paldır-küldür girilmişe benzeyen bir oldubitti edâsı görüyorum ve bu beni huzursuz ediyor.
Ve son ama önemli husus; tartışmalar gitgide şu noktaya doğru gidiyor: Dersim'de vaktiyle sanki hiç isyan olmadı ve devlet sanki bilâsebep Dersim'de tenkile girişti! Oysa ki Dersim sadece 1937'de değil, ondan önce de muhtelif çapta isyanlara konu olmuştu; tartışılan ve ayıplanması gereken devlet güçlerinin isyancılara karşı gösterdiği nisbetsiz ve sert tavırdır. Biz bu gibi meselelerde asıl anlamı hızla buharlaştırıveririz; şimdi de öyle oluyor ne yazık ki...
Kamuoyu, iştahla Dersim tartışmalarını takib ederken şikecilere hükmolunacak cezayı hafifleten kanun, ışık hızıyla Meclis'ten geçirildi ve resmiyet kazandı. Erbâbına ve meraklısına âfiyet olsun, yarasın!
Kanuna destek veren sair partileri bir kenara koyalım; hükûmet partisi, kanuna önayak olmakla garip bir görüntü vermiş, ömrü boyunca boynuna asılı kalacak garip bir çelişkiye düşmüştür. Haşmet Babaoğlu, bu konuda âdeta düşüncelerime tercüman oldu, diyor ki iki gün önce köşesinde: "Ey milletvekilleri, bilin ki şikecilere ceza indirimi konusunda gösterdiğiniz gayretin fanatik takım taraftarlarından alacağı alkış taş çatlasa bir hafta sürer! Sonra herkes kendi yoluna gider. Ama bu teklif yasalaşırsa, milletle aranızdaki bağ incelir; hepinizin üzerinde kalıcı kuşku bulutları oluşur. Şimdi hem partilere, hem de kulüplere soruyorum. Neden aklanma değil de, indirim talep ediyorsunuz? Aklanmaya inanmıyorsanız, boğazımıza kadar şikeye batmışız demektir! Ve bu durumda sizler en iyi yolun ceza indirimi yoluyla 'birileri'ni kurtarmak ve dosyayı kapatmak olduğunu düşünüyorsunuz! Yazıklar olsun, böyle futbol ve adalet anlayışına!"
Aynen iştirak ediyorum.