Vicdanları yaralayan yasaklar kalksa ne olur?
Bile bile yanlış yapıp, binlerce kişiyi mağdur duruma düşürdükten sonra bir hatadan daha dönüldü. Hatadan dönülmüş olmasını takdirle karşılıyoruz, ama aynı zamanda yıllar süren yanlış sonucu mağdur olanlara da bir özür borcunun olduğunu hatırlatıyoruz.
YÖK Genel Kurulunda alınan bir kararla, üniversiteye giriş sınavında yerleştirme puanlarının hesaplanmasında kullanılan katsayı uygulaması kaldırılmış. 28 Şubat 1997 sürecinden kalma bir yanlış bu şekilde tarihe karışmış oldu. Tabiî ki bu kararın bir şekilde iptal edilme ihtimali de var. Eğer iptal edilmez ve uygulama yeni şekliyle devam ederse, meslek lisesi mezunlarının yıllar süren mağduriyeti sona ermiş olacak.
‘Katsayı uygulaması’ başladığı günden bu yana, bu kararın meslek liselerini bitireceği söylendi. Öyle ki, Koç Holding bile “Meslek lisesi, memleket meselesi” başlıklı kampanya açtı. 28 Şubat sürecinin başlattığı bu uygulamada maksat, imam hatip liselerini devreden çıkarmaktı. Büyük ölçüde buna mavaffak oldular, ama milletimiz her şeye rağmen bu yanlış karara direndi ve İHL’lerin devamını sağladı. (İmam hatip liselerinin ‘kalite’sindeki düşüş ayrı bir mesele. O konuyu da başta ilâhiyatçılar olmak üzere eğitimciler masaya yatırmalı...) Bu arada olan diğer meslek liselerine de oldu ve sanayici bile bu uygulamaya karşı çıktı. Çünkü çalışacak ‘meslek’ sahibi genç bulunamaz olmuştu...
‘Katsayı uygulaması’nın sona ermesi (itiraz yoluyla iptal edilmezse) devam eden diğer yanlışların da sona ermesine yol açmalı. Çünkü nasıl ki katsayı uygulaması yanlıştı ve millet nezdinde kabul edilmedi; bazı başka uygulamalar da aynı ölçüde yanlıştır ve onlara da itiraz ediliyor. Düzeltilmesi gereken yanlışların bir kısmını hatırlatalım: Başörtüsü yasağı üniversitelerde kısmen devam etse de büyük ölçüde sona erdi. Ancak bu ‘sona erme’ hali kesin olmalı. Yarın bir gün ‘güc’ü eline geçiren başka bir iktidar keyfine göre bu yasağı geri getirememeli. Bunun için de hukukî tedbirler alınmalı. Yetmez, başörtüsü yasağı ‘kamusal alan’da da sona ermeli. Memurlar da, diğer öğrenciler de bu yasağa takılmamalı. İlköğretimden başlayarak bütün okullarda ve ‘kamusal alan’da başörtüsü serbest olmalı. Sular tersine akamayacak ve insanlık daha hür, daha adil ve daha ‘insan haklarına saygılı’ olacaksa bunun başka yolu da yoktur. Yarın bir gün bu yasaklar sona ereceğine göre, direnmek ve mağdurların sayısını arttırmak kime ne fayda verir? Hem bu yasaklar sona erse kıyamet mi kopar?
Düşünün ki 28 Şubat sürecinin dayattığı ‘katsayı uygulaması’nı başlangıçta savunanlar da artık eskisi kadar savunmuyor. Çünkü bunun yanlış olduğunu onlar da bizzat gördü. Peki, devam eden ‘yasak’ların anlamsız olduğunu niçin görmüyorlar?
Hem bilinsin ki, devam eden yanlışlar ve yasaklar sona erdiğinde kıyamet kopmaz. Aksine devlet ile millet kaynaşması temin edilir ve bütün Türkiye’ye huzur gelir. Nasıl ki üniversiteye giden öğrenciler —tabiî ki istemeleri halinde, inançları gereği ve hür iradeleriyle—başlarını örttüklerinde kimse bir zarar görmüyorsa, ilköğretimden itibaren başlarını örten kız öğrenciler de kimseye bir zarar vermez. Memurların başlarını örtmesi de işleri aksatmaz... “Yok, aksatır. Türkiye yıkılır” diyen varsa; bu yasaklar olmadığı halde yıkılmayan Avrupa ülkelerine baksın...
“Katsayı uygulaması” sona erdi. Sıra, başörtüsünün önündeki bilumum yasaklara geldi. “Her okula iki mescid” kampanyamızı da unutmuş değiliz. İnşaallah onlar da olacak. Tabiî ki sular tersine akmayacaksa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.