Meslek ve meşrebe sadakat
Meslek; usûl, tarz, tutulan yol, davranış, doktrin ve sistem demektir. Meşrep ise; tabiat, huy, mizaç, âdet, ahlâk, hareket tarzı, tavır ve tutum... Meslek ve meşrep; hizmet stratejisi, hareket tarzı, anlatım üslûbu ile içtimâî, siyasî hayatta, konjonktürel, pragmatik değil, “prensibe dayalı” duruşu da ifade eder.
Gazneli Mahmud, bir gün, emirlerini dinleme derecelerini anlamak için vezirlerini imtihandan geçirir. Elindeki değeri biçilmez mücevheri vezirlerine gösterir ve değerini sorar. Hepsi, “Paha biçilmez!” olduğunu söyler. Bunun üzerine hepsine teker teker:
“Bu mücevheri kır!” diye emreder. Onlar da:
“Bu paha biçilmez bir cevherdir, onu kırarsam sana kötülük etmiş olurum. Bu kötülüğü sana yapamam!” meâlinde cevaplar verir. Sultan Mahmud hepsinin sözünü beğenir ve mükâfatlandırır. Sıra en sadık bendesi Ezar’a gelir. Ona da değerini sorar; çok değerli olduğu cevabını alır. Bunun üzerine:
“Onu kır!” diye emreder. Ezar hiç tereddüt etmeden mücevheri yere atıp kırar. Herkes şaşkınlıkla ona bakar ve “Ne yaptın Ezar, bu kadar kıymetli bir cevheri nasıl kırdın?” diye sitem etmesi üzerine şöyle der:
“Evet bu mücevher çok değerliydi, ama padişahın emri daha da değerlidir. Onu kırmaktansa bu mücevheri kırdım.”
Bu cevabı çok beğenen Gazneli Mahmud şöyle dedi: “Sadakat imtihanını Ezar kazandı ve en büyük hediyeyi hak etti!”
***
Zaman zaman kendimizi, “Dâvâma sadakatim nedir? Risâle-i Nur’un meselelere yaklaşım tarzını ne derece biliyorum; ne nisbette uyguluyorum?” diye test etmeliyiz.
Risâle-i Nur’un mesleğinde “taassup” (bir şeye körü körüne yapışmak) yoktur; ama “salâbet” vardır. Salâbet ise; hakkı, gerçeği, akla ve delillere/belgelere dayanarak bulduktan sonra ona sımsıkı sarılmaktır. Unutmayalım ki, Risâle-i Nur’da ortaya konan ölçüler ve prensipler, günlük değil; çağları tarayan hakikatlerdir, ana şablonlardır. Buna şöyle temas eder Bediüzzaman:
“Neşrettiğim umum makalâtımdaki umum hakaikte nihayet derecede musırrım (ısrar ediyorum). Şayet zaman-ı mazi cânibinden, Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletnâme-i şeriatla dâvet olunsam; neşrettiğim hakaiki aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa, o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim.
“Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidât-ı ukalâ (akıllı eleştirmenler) mahkemesinden tarih celbnâmesiyle celb olunsam, yine bu hakikatleri, tevessü ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim.” 1
Bir asra yakındır doğruluk ve isabetleri yüzde yüz ispat edilen Risâle-i Nur’un ölçülerine, prensiplerine bağlılığımızı da test etmeliyiz. Yani, hizmet, meslek ve meşrebimizdeki sebat ve metanetimiz 2 ne durumdadır?
NOT: Başarılı bir omurilik ameliyatı geçirdiğini öğrendiğim, gazetemiz Genel Yayın Müdürü ve başyazarımız Kâzım Güleçyüz’e geçmiş olsun der, Cenâb-ı Hak'tan acil şifalar dilerim.
Dipnotlar: 1- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 50. 2- Kastamonu Lâhikası, s. 187.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.