M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Kerbelâ Şehitleri’ne Sahip Çıkmak

Kerbelâ Şehitleri’ne Sahip Çıkmak

Muharrem ayı münasebetiyle camilerde “Kerbelâ’yı anlamak” temasıyla işlenen Cuma hutbesi, normalleşen Türkiye’nin Diyanet’te de tezahür eden önemli bir göstergesidir.

Yeni adıyla Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan hutbede, Muharrem ayının kardeşlik ve beraberlik duygularını güçlendirmesi gerektiğine vurgu yapılırken, bu ay içinde İslam tarihinin en üzücü olaylarından biri olan “Kerbel┠hâdisesi de ele alındı.

Hutbede, Hz. Hüseyin (r.a) ve 70 kişinin şehit edildiği “Kerbel┠olayı, “Asırlardır yüreklerimizi sızlatan, bağırlarımızı yakan elim hadise” olarak tanımlandı. Bu hazin olayın, Hz. Peygamberi ve O’nun Ehl-i Beytini seven bütün Mü’minleri derinden yaraladığı ve kalpleri incittiği belirtilen hutbede, etnik kimliği, kültürü, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanları derin acılara gark ettiği vurgulandı.

Geleneksel anlayışta “Ehl-i Beyt” tabiri Alevi vatandaşlarımızca daha çok dile getirildiği için, kendilerini Sünnî olarak niteleyen vatandaşlarımız nedense bu tabiri kullanılmaktan kaçınırlar, kullananlara da kuşkulu gözlerle bakarlardı. Oysa bu tabir, Peygamberimiz (s.a.v) Efendimizin aile efradına verilen ortak bir isim olup ne Alevi, ne Sünni, ne de bir başka meşrep veya mezhep mensubunun tekelinde olan bir mefhum değildir.

Artık taşlar yerine oturmaya başladı. Resmi tarihle yüzleşme, siyasetle yüzleşme, rejimle yüzleşme derken, dini anlayışlarla da yüzleşmenin yoluna girilmesi, memnuniyet verici bir durum. Çünkü, aslından uzaklaştırılmış, anlamları çarpıtılmış ve toplumda kanıksanmış o kadar çok dini terim var ki! Bu terim ve tanımlar, sanki Maide/13’teki “Yuharrifûnel kelime…” ayetini çağrıştırıyor. Bize ait olan nice anlayış ve uygulamayı düşman bildiğimiz kesimler kullandığı için onlardan uzaklaşmış ve yabancılaşmışız, bize ait olmayanları da onlar kullanmadığı için iyi sanmış ve dindenmiş gibi kabul edip içselleştirmişiz!..

Bizim inancımızda, zulüm kimden gelirse gelsin mazlumdan yana olmak esastır. Burada inanca, etnik kimliğe, akrabalık ilişkilerine bakılmaz. Babamız da olsa zalimin karşısında olmak, düşmanımız da olsa mazlumun yanında yer almak, bizim inancımızın bir gereğidir.

“Kerbel┠deyince, sadece Alevileri, Şiileri, Caferileri düşünen, “Ehl-i Beyt” deyince de sadece Hz.Ali’yi, Hz.Hüseyn’i ve Oniki İmamı hatırlayan bir gelenekten söz ediyoruz. Muharrem ayı’nın en önemli olayı “Kerbelâ Vahşeti” olmasına rağmen, bu gelenek daha çok “Aşure Orucu” ile “Aşure Tatlısı”na ağırlık veren bir anlayışı öne çıkarmış, bunlara aşırı rağbet “Kerbelâ”yı adeta gölgelemiştir.

Burada, “Aşûra Orucu”nu yok sayıyor veya küçümsüyor değilim hâşâ!.. Bu orucu, Rasülullah’ın tuttuğunu, hatta Yahudilerin aksine iki güne çıkardığını biliyoruz. Fakat, aynı Peygamberin Ramazan Orucu farz kılındıktan sonra bu orucu artık tutmadığını da biliyoruz. Peygamberimiz, bundan sonra ashabını muhayyer bırakmış, ne tutun, ne tutmayın şeklinde bir beyanda bulunmadığı için de, nafile bir ibadet olarak bugünlere intikal etmiştir. Bizim de tavsiyemiz bu yöndedir.

Aşura Tatlısı veya Çorbası’na gelince, bununla ilgili ne Peygamberimizden, ne de Sahabe-i Kiram’dan herhangi bir rivayet yoktur. Sonradan geleneğimize girmiş bir ikramdır. Peki, bu tatlıyı veya çorbayı pişirip ikram etmek yanlış mıdır? Elbette ikram yanlış değil. Bir Müslümanın, bırakınız yoksulu, zengin olan komşusuna bile ikramda bulunmak; imanının ve Ahiret inancının alameti sayılmıştır. Yanlış olan, “Kerbel┠gibi hüzünlü bir günü yok sayarcasına, tam da on muharremde çeşitli merasimler ve şenlikler düzenleyerek bu günü adeta bir “aşûra festivali” havasına sokup Hz.Hüseyin Efendimizi ve yetmiş şehidi hiç gündeme getirmemektir.

İşte bu açıdan Diyanetin “Cuma Hutbesi” ni önemsiyorum. “Kerbelâ Olayı”nı vurgulu biçimde gündeme taşıyarak “aşura orucu” ve “aşura tatlısı”nın gölgesinden kurtarmış, gün yüzüne çıkarmıştır. Böylece, “Kerbelâ”yı sadece belli bir kesimin değil, mümin olan herkesin bilmesi, sahiplenmesi, acısını paylaşması gereken bir hâdise olduğunu ortaya koymuştur. Tebrikimiz bundandır.

Bu vesileyle biz de, Şehitlerin Efendisi, Rahmet Peygamberi’nin Çiçeği, Cennet gençlerinin Seyyidi, Ümmetin Gözbebeği Hz. Hüseyin ve “Kerbel┠Şehitleri başta olmak üzere, bütün şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi