Obama’nın derinlerindeki azınlık psikolojisi
Etnik veya dinî anlamda bir azınlığa mensup olup da müşterek doğrularda ilkeli davranmak veya en azından kendi inandığı doğrularda eğilip bükülmemek mümkündür. Bunun örnekleri dün var olduğu gibi bugün de vardır.
Olaya aklî ve vicdanî perspektiften baktığında insan, azınlık mensubu kişilerin ilkelerden yana tavır almasını şık buluyor. Çünkü azınlıkta olan kesimlerin haklarını garantiye alacak en önemli araç, o toplumda hak ve hukukun, temel ahlâk kurallarının tahkim edilmesidir. Çoğunluk karşısında çoğunluğu bu ilkelere razı ederek rahat yaşar azınlıklar.
Ancak insan çelişkilerle dolu bir varlıktır, maslahatının peşinde koşar. Kimisi bunu prensiplerin sunduğu imkânlarla kimisi de karanlık yollardan, ahlâk dışı ayak oyunlarının gücüyle elde etmeye çalışır. Azınlık psikolojisi dediğim tam da burada devreye giriyor.
Azınlık mensubu dışlanmış kimi kesimlerde hem birey hem de toplumsal düzeyde kendini korumak, bir makama ulaşmak, ulaşılan bir makamı elde tutmak amacıyla çoğunluğa dalkavukluk yapmak bir davranış koduna dönüşür. Çoğunluk mensubu birisinin bile göze alamayacağı ilkelerden tavizler bu zeminde verilir.
Bu psikoloji korku, aşağılık kompleksi ve çıkarcı yaklaşımla malûldür. Meşrulaştırılamayacakları meşrulaştırma yoluna sapacağından da çok tehlikeli olabilmektedir. Bir bakıma kraldan çok kralcı olma savrulmuşluğu. Babası Müslüman, derisi siyah ve ABD’de tamamen “öteki” olan Obama’nın bir hukukçu olarak siyaset merdivenlerini tırmanırken şampiyonluğunu yaptığı ilkeleri ayaklar altına almasını bu psikolojiyi gözardı ederek izah etmek kolay gözükmüyor.
Obama’nın başkan olacağı anlaşıldığı dönemde bu azınlık psikolojisine yenik düşeceğine dikkat çeken yazılar yazmıştım. Çünkü başkanlığa yaklaştıkça söylemlerindeki evrilme bunun karinelerini sunuyordu bize. Başkan olduktan sonra da mantıksal kurgusu çelişkili siyaset ancak bununla izah edilebilir oldu.
Onun başkan olması medyada ezilenlerin zaferi diye sunulmuştu. Biz ise Obama’nın sanılanın ötesinde ABD’ye bir barış getirmeyeceğini, Bush’un peşinde koştuğu hayâlleri yumuşak yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışacağını, Pakistan’ı kaosa sürükleyeceğini, Afganistan’da akan kanın durmayacağını söylemiştik.
Baba tarafı ve Endonezya’da ilk eğitimini bir Müslüman okulda alması itibarıyla Müslüman geçmişine bakıp da İsrail’e dur diyeceğini söyleyenlere de; “Korkarım ki Obama İsrail’e en çok taviz verecek ABD liderlerinden olacaktır. Zira kendisine yönetilen gizli Müslüman (!) ithamının doğru olmadığını İsrail’e yakın durarak yıkmaya çalışacaktır, bu da Filistin halkı için iyi olmayacaktır”, demiştik.
Birkaç gün önce bazı haber portallarında yayımlanan Obama’nın şu yeni beyanı şaşkınlık ifade eden bir uslûpla ele alınmıştı; “İsrail bizim en önemli müttefikimizdir. Benim dönemimde Amerikan idaresi İsrail için çok şeyler yaptı. Bu benim şahsi görüşüm değildir. İsrailli yetkililer de bu gerçeği ifade ediyorlar. İstihbarat alanında İsrail ile ilişkilerimiz çok güçlü. Tel Aviv’e füzeler düşmesin diye Demir Kubbe sisteminin kurulmasına katkı sağladığımız gibi, İsrail’in güvenliğine halel getirecek çözümlere şiddetle karşı çıktık. Bu konudaki desteğimi BM kürsüsünde de ifade ettim.”
Doğrusu bu açıklama bizi hiç şaşırtmadı. Bununla Obama, Arap Baharı’yla başlayan süreçte Tunus, Fas ve Mısır’da yapılan seçimlerde İslâmî eğilimli siyasi partilerin galibiyetle çıkmasının İsrail’in güvenliğini tehlikeye düşürmesine izin vermeyeceklerini deklare etmiştir. Bir anlamda İsrail zulümlerine devam edebilir demiştir.
Bu beyan, Arap sokaklarındaki, Müslüman dünyadaki öfke patlamasının bir nedeni olan “İsrail zulümleri”ne sınırsız destek veren hukukçu Obama’nın davranış kodlarına nüfuz eden “azınlık psikolojisi”nin de ne kadar derinlerde olduğunu göstermiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.