İsrail İran'a Saldırırsa...
İran atom bombası yapmaya çalışıyormuş... Bu yüzden İsrail ve ABD ona saldıracakmış. Başta Fransa olmak üzere büyük Batı devletleri İsrail'in yanında olacakmış...
Şu dünya tam bir tımarhane oldu.
İsrail nükleer bir güç. Yüzlerce bombaya ve füzeye sahip.
Ben yaparım ama İran yapamaz diyor.
Belki de bu yüzden üçüncü dünya savaşı çıkacak.
İsrail'in ayakta kalabilmesi için Türkiye ile İran'ın savaşmaları gerekiyor.
Yakın tarihte Irak ile İran'ın sekiz sene boyunca savaşmaları gibi.
Türkiye ile İran kendilerini bu aptalca, çılgınca savaştan koruyabilirler mi?
Mümkündür.
Derhal iki devletin bir saldırmazlık paktı imzalaması lazımdır.
Bu iki devlet birbirine rakip midir? Elbette rakiptir. Bu rekabet yeni değildir.
Böyle bir savaş hem Türkiye, hem İran için intihar olur.
İki taraftan milyonlarca insan ölür, iki ülkenin bir kısmı harabeye döner, iki ülke yüz milyarlarca dolar masraf ve zarar eder.
Müslümanlar birbirini boğazlarken Siyonistler, Kapitalistler, Haçlılar, Evangelistler, global derin güçler, büyük silah tacirleri bayram eder.
Bizde bazı Dönme medya kuruluşları Türkiye-İran savaşını kışkırtmaya başladılar bile.
Böyle bir savaşta kimler ölür?
Fakir fukaranın, halk sınıflarının çocukları.
Böyle bir savaşın tozu dumanı içinde birileri milyarlarca dolarlık rantlar elde eder.
Sonunda hem Türkiye, hem İran parçalanır.
Zaten emperyalistlerin istediği de bu değil midir?
Irak'ı parçalamadılar mı?
Afganistan'a demokrasi, insan hakları ve hürriyet getirmediler mi?
Afrika'da Nijerya'yı parçalamak için var güçleriyle çalışıyorlar.
Somali'de Şeriat Mahkemeleri Birliği rejimi kurulmuş ve ülke yaralarını sarmaya başlamıştı ki, ABD'nin teşvikiyle Habeşistan'ı saldırttılar. Şimdi on milyon Somalili açlıkla pençeleşiyor.
İnşaallah İsrail ve ABD İran'a saldırmaz ama ya bir saldırırlarsa... Ya böyle bir savaş genişler ve üçüncü dünya savaşına yol açarsa...
Hitler Almanya halkına bin yıl sürecek bir zafer, üstünlük, şan şeref vaat etmişti. Altı yıllık korkunç bir savaştan sonra Almanya batmış, bitmiş, yerlere serilmiş vaziyette silah bırakmıştı.
İsrail tarihî bir ârızadır.
Ârızaların başlangıç ve bitiş tarihleri vardır.
İsrail'i bir müddet daha ayakta tutmak için yapılacak büyük bir savaşta dünya alt üst olacaktır.
Siyonizm ideolojisi ve İsrail, Tevrat'a ve gerçek Musevîliğe aykırıdır.
Türkiye ve İran Siyonistlerin tuzaklarına düşmemeli, aralarındaki nüfuz rekabetine rağmen dostluklarını pekiştirmelidir.
Şu anda Türkiye ile İsrail'in arası çok mu açık?
Zâhirde öyle görülüyor ama...
Bir iki hafta önce okudum, İsrail'in Türkiye'ye yaptığı ihracatta patlama olmuş.
İsrail Türkiye'nin bütün askerî ve stratejik sırlarını biliyormuş. Bunları casusları vasıtasıyla mı öğrenmiş. Yok canım!.. Bizimkiler vermiş.
Türkiye ile İsrail arasındaki gizli anlaşmalardan Millet Meclisi'ne bile haber verilmemiş.
Hatırlıyor musunuz, son on yıl içinde iki büyük Türk paşası İsrail'e gidip başlarında kippa ile Ağlama Duvarı önünde huşu içinde dua etmişlerdi.
Ya Rabbi Türkiye'de ve dünyada ne dolaplar dönüyor!
* (İkinci yazı)
Pazar Sabahı Saat 5.30'da Yola Çıktık
Pazar günü sabah saat 5,30'da evden çıktım, yanımda iki kişi var. Galata köprüsünden geçerken iki tarafın otomobillerle dolu olduğunu ve meraklıların bu soğuk kış gününde titreye titreye balık tuttuğunu gördük. Allah akıl fikir versin... Boğaz köprüsü geçtik. Otoyola girdik, İzmit yönünde ilerliyoruz. Aman sabah namazını kaçırmayalım... Yan yollardan birine saptık, kubbeli bir caminin önünde durduk. Sancaktepe Veysel Karani camii. Namazı 2o kişilik bir cemaatle kıldık. Üç kişi biziz, mahalleden 17 kişi gelmiş. Bir tek genç var. Sonradan öğrendiğimize göre onu da babası getirmiş...
Bendenizi tanıyanlar çıktı, cami avlusunda musafaha ettik, ayak üstü konuştuk..
Genç nesil camiye gelmiyor.
Hele sabah namazlarına...
Diyanet'in, camileri kadınlarla doldurma faaliyetine gülmek mi ağlamak mı lazım... Hatırlıyor musunuz, Ramazanda yatsı ve teravih namazında Hacı Bayram camiine erkekleri almamışlardı...
A muhteremler, camilere öncelikle erkekleri ve bilhassa gençleri sokmak gerekmez mi?.
Samandıra bitpazarına gittik ki, vakit erken olduğu için daha kapılar açılmamış. (Bitpazarının etrafı telle çevrili...)
Aman çok erken gidelim, kıymetli antikalar varsa onları kaçırmayalım diyen dostuma biraz çıkıştım.
Pazar açılıncaya kadar civarda kahvaltı edelim dedik.
Bir yerde yan yana iki dükkan var. Biri büyük bir çorbacı, biri börekçi.
Biz börekçiye girdik. Birer porsiyon börek ile ikişer bardak çay içtik. Üçümüzün hesabı 13 TL tuttu.
Sonra bitpazarına yollandık.
Porselen ve seramik birkaç eşya, biri (sanırım) el dokuması iki güzel örtü, birkaç kitap aldım.
Aldığım seramiklerin üçü Endonezya malı. Tabanlarında Keramik Jogja yazıyor. Sanatlı güzel şeyler.
Doğuda olsun Batıda olsun dünyanın nice ülkesinde başta çömlekçilik olmak üzere geleneksel el sanatlarına çok önem veriliyor, bu gibi ürünler turistlere satılıyor, ihraç ediliyor ama bizde geri bir zihniyet çömlekçiliği çağdışı sayıyor ve önemsemiyor.
Eskiden çömlek eşya evlerde, günlük hayatta kullanılıyordu. Zamanımızda ise turistik hatıra eşyası, sanat eseri olmuştur.
Keşke bizde de bu sanat canlandırılsa,
Turistlere satılabilecek, medenî yerlilerin severek alıp evlerine süs olarak koyacakları güzel objeler üretilse.
Bizde sanatlı çömlek hiç yok değil ama çok yetersiz...
Bitpazarından aldığım kitaplardan biri Fransızca Sahih-i Buharî'den seçme hadîsler. Derleyen Bosquet. Böyle kıymetli bir kitap bitpazarına nasıl düşmüş? Fiyatını sorduğumda 1 lira dediler.
Samandıra'dan sonra Kartal bitpazarına da uğradık.
Sonra fakirhaneye döndük.
Eskiden Beyazıt meydanında pazar günleri çok büyük bir pazar kuruluyordu. Kafkasya, Ortaasya ülkelerinden gelenler bavul ticareti yapıyordu. Medresenin yanında kitap ve dergi satılıyordu. Caminin önüne Türkmenistan halıları seriliyordu. Her hafta gidiyor ve neler buluyordum.
Yine Pazar günleri Kadıköy tarafında Salıpazarı mevkiinde muazzam bir pazar kuruluyordu.
Bu iki pazarı da kaldırdılar, yasakladılar.
Bir yığın fakir vatandaşın ekmek parası kazanmasına engel oldular, büyük vebal altına girdiler. Vatandaşın helalinden ekmek parası kazanmasına mani olmak büyük bir zulümdür.
Benim gibi meraklıların kitap, antika veya antikamsı eşya almasına da mani oldular.
Bütün medenî ülkelerde bitpazarları kurulur. Bizde niçin yasaklanıyor?
Köprüde balık tutmayı, Tophane'de nargile içmeyi yasak etmeyen zihniyet niçin Beyazıt'ta bitpazarı kurulmasını istemiyor?
Yoksa bitpazarında bit mi olur sanıyorlar?