Özrü kabahatini depreştiriyor
Geçen ki yazımda sormuştum, bayram değilken seyran değilken batı hayranı padişah Abdülmecid’in Meclis Başkanlığı tarafından törenle anılması neyin nesi idi?
Hem anılacaksa padişah mı yoktu?
Şimdi de dört partideki kafadarlar bir arya gelerek 6250 sayılı Şike yasasında ceza indirimine gitmek suretiyle tutukluları kurtarmaya yönelik operasyonları oldukça düşündürücü.
Yoksa diyorum, Başbakanın rahatsızlığını fırsat bilenler meclisi kullanarak iş mi çeviriyor?
Öyle ya, ülke sorunlarında bir araya gelemeyenler çete sorunlarında nasıl bir araya gelebildiler?
Madem Anayasa eşitlik diyor, o halde Balyoz sanıkları için de ceza indirimine gidilerek cümlesi salınsa kimin ne demeye hakkı var?
Şikede oluyorsa, Balyozda neden olmasın?
Anlaşılan, bu şike olayının arka planında usta oyuncular var...
Öküzün altında buzağı arayacak değilim... Ne var ki bu kadar önemli bir kanunu aceleye getirip de köşkten dönmesinin bir başka bıyık altı nedeni olmalıdır.
Değişiklik ülke yararına olsa neyse, doğrudan şike mafyası hesabına olunca kafalar iyice karışıyor. Nasıl oldu bitti bu iş?.. Veya başı kimler çekti?..
Sade bu tablo değil, son zamanlarda anayasa konusunda cemaat- iktidar ayrımı diyenlerin de sayısı gittikçe artmaya başladı. “Yakında kapışacaklar” fısıltıları geliyor kulağımıza.
Hatta, birtakım müptezellerce görev verilmediğinde “cemaatten olduğumuz için görev vermediler” şeklinde maksatlı propagandalar da yapılıyor.
Veya liyakati yerinde olduğu halde Güneydoğulu memurların Mili Eğitim Bakanlığı gibi birtakım kurumlarda dışlanması bir başka sıkıntının habercisi...
En azından, “işte ayrımcılığın belgesi” diyerekten iktidara fatura kesiyorlar.
Gündemi dış politikaya kadar uzattığımızda suni İran tehlikesinin boşuna olmadığı görülür.
İran bizim düşmanımız değil (Suriye de dahil), her zaman dostumuz- müttefikimiz olmalı, ama İsrail’in bölgedeki çıkarları buna mani. İsrail kara kedi gibi...
Biz füze rampaları kuracağız, İran karşı rampalar kuracak, sonrası!..
Bu füzeler kimin ocağını yıkacak, kim kârlı kim zararlı çıkacak?..
Dış politika dozunda giderken bir anda alabora olması, aceleye getirilerek bir kısımların iktidara yanlış yaptırması, Erdoğan sonrasında başa kimlerin geçeceği hesaplarının yarı yolda iken yapılması elbette ki tesadüfi olamaz. Hesap deyince aklınıza bakkal defteri gelmesin.
Siyasetteki hesaplar yaz gelmeden kış ortasında yapılmaya başlar.
Meyveler çiçek dökmeden satılır, hıyarlar zamansız piyasaya sürülür.
Öyle ya, AK Parti anayasayı değiştirecek kadar çoğunluğu sağlayamadığı halde durmadan anayasa değişikliğini kaşıyıp da sonuçta başarısızlık sergilemenin alemi ne olabilir?
Belli ki bu anayasa bu şartlarda istenilen kıvamda olmayacak.
Buna mukabil, CHP ile MHP’nin rotasından yola çıkılarak yapılacak bir anayasa değişikliği eskisini aratmayacağı gibi, odağında yine kırmızı rejim çizgileri olacak, yine “asla değiştirilemez” tabuları korunacak. O yüzden iktidar, işi bilenlerce gaza getirilerek bir tasarıya imza atmaya mecbur bırakılacaksa yenisi gelinceye kadar eskisi yerinde dursun derim.
Askeri kuraldır:
Taarruz edemiyorsan, en doğrusu bulunduğun siperden çıkmamaktır...
Ortadoğu halen özelliğini koruduğundan hangi taşla hangi gediğin kapatılacağı henüz berrak değil. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Rodham Clinton’ın, Mısır’daki İslâm’ı cemaatlerle çalışabileceklerini açıklaması boşuna değil. Hele de NATO’nun Pakistan’ı alenen bombalayıp 25 insanı katletmesi geleceğin kodlarını vermesi bakımından önemli...
Katliam ile sömürü bir arada...
Anlaşılıyor ki ABD, Bush’un yanlış politikaları sayesinde İslam coğrafyasında rotayı iyice şaşırınca kendisine müritlik yapabilecek uykulu cemaatler arıyor, İslam ılımlı olursa baş tacı, değilse uykusu kaçana basacak bombayı, en azından terörist suçlaması ile imha edecek.
Ne var ki biz de NATO denilen istilacı ittifakın içerisinde yer alıyoruz...
NATO uçakları tarafından Müslümanlar katledilirken sesimiz soluğumuz çıkmıyor, kurbanlık koyun gibi ya sıranın bize ne zaman geleceğini bekliyoruz veya eski uykumuzu üzerimizden hâlâ atamadık... Hâlâ duruşumuz mezhep, meşrep kavgası, senin şeyhin kötüdür, benim ki iyidir...
Sayın Başbakan yanlış da söylemedi, düşman tabyaları yıkarken siz kalkıp kelime-i tevhid de birleşemiyorsanız demektir ki inancınızda bir sakatlık var... Kıbleniz zayıf veya olacakların ciddiyetinde değilsiniz.
Veya kafanız sabit bir yerlere bağlı, muhakemede zorluk çekiyorsunuz, ilerlemeniz algılamanız, yargılamanız durmuş... O zaman başa dönersek, demem o ki; bıyık altından gelen özürler kabahatleri kesmiyor, aksine depreştiriyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.