Dış düşmanı değil, 'iç düşmanı' fişleme...

Dış düşmanı değil, 'iç düşmanı' fişleme...

Türkiye savaşta olsa, bu kadar detaylı bir örgütlenmeyi sağlayabilir miydi acaba?

Cumhuriyet çalışma Grubu'ndan bahsediyorum. Hani şu 28 Şubat sürecinde Batı çalışma Grubu olarak adlandırılan, daha sonra dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın, "İrticaya karşı mücadele hükümetin işidir, Batı çalışma Grubu'na ihtiyaç yoktur" diyerek itiraz ettiği grubun devamı olan gruptan/ hareketten. Taraf Gazetesi'nin haberine göre, bu grup mensupları tarafından hazırlanan bir raporda, Türkiye'nin sorunları iç siyaset, dış siyaset, ekonomi ve eğitim başlıklarıyla değerlendirildikten sonra sorunların neler olduğu sıralanıyor.

İç siyaset başlığı altında "Medyanın siyasetin ve sermayenin elinde tek ses olması, tekelleşme, Kamu Yönetimi Temel Kanunu ve Yerel Yönetimler Kanunu, 28 Mart Belediye Seçimleri, devletteki kadrolaşma, Başbakanlık Müsteşarı ömer Dinçer, yargının gözden düşürülmesi, siyasetin yargıyı yıpratması, dokunulmazlığın kaldırılmaması, yolsuzlukla mücadelede siyasi tercihler, TüBİ- TAK'ın özerkliğinin yok edilmesi, türbanın siyasi kullanımı, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünün tartışılması, Güneydoğu sorunu, Apo'ya getirilmek istenen siyasi af, teröre karşı etkisiz kalma, Kemalizme karşı saldırılar, STK'ların durumu, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimi, siyasi partiler yasası, seçim sistemindeki ülke barajı, temel sağlık hizmetleri" sıralanıyor.

Bu türden bir çalışmayı devlet organlarının yapması kadar doğal bir şey olamaz. Ancak bu takibin kontrolündeki zorluk, ürkütücü sonuçlar doğurabilir.

Eskilerin deyimiyle, durumdan vazife çıkarmalara uzanabilecek, tereddüt uyandıran gayretlere her zaman kapı açılabilir.

Bu çalışmaların ilginç ve bir o kadar da garip bir benzerinin de Almanya'da sürdürüldüğünü biliyor muydunuz? Neo-Naziler arasında Anti-Antifa adı verilen bir strateji var. Bu strateji kapsamında, politik karşıtlara karşı ciddi bir arşivleme yapılıyor. Fotoğraflar, isimler, adresler tespit ediliyor.

Hakkında bilgi ve belge toplanan kişiler genellikle, Nazilere karşı çalışmalarıyla öne çıkan veya bu yönde çalışmaya angaje olan gazeteciler, politikacılar, sendikacılar ve polislerden oluşuyor. "Düşman ilan etme" şeklinde neticelenen bu arşivlemenin ardından, elde edilen bütün bilgiler internet ortamına veriliyor. Elbetteki Anti-Antifa'nın bir adım ötesinde zarar verme ve şiddet içerikli saldırıya kadar uzanan eyleme dönük hareketler de söz konusu olabiliyor.

Kitle kontrolü konusunda pek de başarılı olamayan Naziler, zaman zaman özellikle yabancılara karşı saldırılar düzenleyerek, gazetelere haber oluyorlar. Nazilerin en önemli taktiklerinden birini de, suçlusuçsuz demeksizin savcılıklara özellikle sol görüşlü ve Neo-Nazi karşıtı kişiler hakkında suç duyurusunda bulunma oluşturuyor.

Bir sendikada üst düzey danışmanlık görevini yürüten genç bir Alman'ın, Neo-Naziler tarafından yapılan maksatlı ve gerçeklerle bağdaşmayan bir suç duyurusu nedeniyle, 2007'de 100 gün gözaltında tutulması, bunların "yıldırma" politikalarına ilişkin ciddi işaretler veriyor.

Kavramları, sıfatları değiştirdiğimizde Türkiye'deki, Cumhuriyet çalışma Grubu faaliyetleri ile Alman Neo-Nazilerin çalışmaları aralarında ciddi benzerlikler dikkat çekiyor. Bunlar, bir korkunun dışa yansıması, bir düşman üretme sendromunun belirtisi olabilir mi? Bunun cevabını da siz verin artık!



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi