“Mahkemede gözlenen olumsuz kişiliği”
Akit yazarlarından değerli ağabeyimiz Abdurrahim Karakoç’un mahkeme tarafından kişiliğine yapılan vurgu gerçekten ilginç geldi bana.
Yargılanamaz mı? Hayır onu demek istemiyorum, kim olursa olsun elbette ki yargılanır, ağa da yargılanır, paşa da yargılanır...
“Olumsuz kişilik” lafına benim takıntım.
Umarım o kararı HSYK yetkilileri de okur ve takılır.
40 yıldır yargı camiasında saç sakal beyazlatanlardan birisiyim, sanığa atfen bu kadar anlamsız bir tanımın ceza literatüründe olduğunu hiç görmedim, rastlamadım...
Cezayı erteleyip ertelememek elbette ki hakimin takdiridir, ancak bir keyfi işlem de değildir.
Her karar gerekçeli yazılır, gerekçeler de bilgi ve belgeye dayanır...
Düşünün ki birileri sizi şikayet ediyor ve siz de ülkenin bağımsız mahkemelerinden birisinde yargılanıyorsunuz, ne var ki davanıza bakan hakimin ceza vermesi bir tarafa, kişiliğinizi de tanımlıyor.
En garibi, duruşmalara gitmediğiniz halde kararda gözlendiğiniz yazıyor.
Tuhaf değil mi?..
“Olumsuz kişilik”, gerçekten ağdalı bir tanım.
Ne tarafa çekerseniz o tarafa gider...
Sözlüklerle felsefi terimlere baktım, ne diyorlar biliyor musunuz?
Örneğin, bir hanım için olumsuz kişilik tanımını kullandığınızda demektir ki bu hanım gayri meşru işlerle uğraşıyor. Memur için kullanılsa ilk akla gelen rüşvetçi.
Veya geçimsiz, huzursuz, huysuz, kavgacı asosyal...
İşte öylesi anlamı çok yüklü bir kelimeyi mahkeme Karakoç için kullanınca ben hemen burçlara baktım. Karakoç ağabey, 7 Nisan 1932 doğumlu, yani Koç burcundan...
Yoksa bu burç işi mi diye düşündüm...
Bir de şu geldi aklıma: Karakoç ağabey çocukluğunda komşunun kümesinden yumurta aşırmış olmasın. Öyle ya, “olumsuz kişilik” deyince her şey akla gelebiliyor...
Bunlar da değilse, mahkemede gözlendiğine göre o zaman soralım.
Hakime mi saldırdı?
Masanın çivisini mi söktü?
Küfürler, tehditler mi salladı?
Yoksa dedim, 80 yaşındaki şairin tipi mi tutmadı?
Hani derler ya, tipsizlikten altı ay...
Doğrusu “olumsuz kişiliği” çözemedim...
Uzun yıllar Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nde çalıştım. Hakim, savcı, avukat soruşturmaları ile ilgili fezleke yazarken en çok tanımlara dikkat ederdik.
Tanımlayıcı kelimeler çok önemli, hele de mahkeme gibi bir kurumsanız daha da önemli.
Örneğin, fuhuş yapanlar için de “olumsuz davranışları var” derdik, “fahişe” diyemezdik... Bu tanım hem bir nezaket işidir, hem de insana olan saygının gereğidir...
Bilmem anlatabildim mi?
Dedim ya, Karakoç neden yargılandı diye bir soru sormuyorum, hatta örtü yasağı denilen zulme alkış tutanlara yazarın “salak” demesiyle karşı tepki teşkil edeceğinden suç unsuru sayılmayacağını da savunmuyorum, çünkü öyle veya böyle karar verildiğine göre son söz Yargıtay’ın.
Peki hakim ne demeliydi?
Her hakimin yasadaki deyimleri kullanmak zorunluluğu var.
Örneğin, geçmişteki sabıkası olduğundan, veya karşı tarafın mağduriyetini gidermediğinden veya mahkemeye karşı izlenen hal ve tavırlarından pişmanlık duyduğuna kanaat getirilmediğinden (bunların da belgelenmesi gerekir) denebilirdi...
5237 sayılı Ceza Kanunu erteleme nedenlerini saymıştır, bunların dışında anlamı her tarafa çekilebilen bir kelimeyi hakim kullanamaz.
Kullanmaya kalkışırsanız başınıza iş açarsınız...
İş de geliyor, duruşma salonlarının kayıt altına alınmasına dayanıyor... Yıllardır duruşma salonlarına kamera konulmasını yazıp çiziyorum. Kalitenin artması, davaların hızlandırılması, çürüklerin ayıklanması, aleniyetin sağlanması için kamera şart.
Görüyoruz ki duruşmaya hiç gitmediği halde hakim “duruşmadaki izlenen hali” diye kararına yazabiliyor. Kamera olsa yazamayacak...
Yazarsa sonucuna da katlanacak...
Neyse ki, müjdeyi HSYK yetkililerinden aldım, alt yapı tamamlanmak üzere, önümüzdeki yıl Ocak ayından itibaren pilot bölgelerden başlanacakmış. Geç kalındı bile, başkaları ifade yazmayı bile kaldırdı, konuşunca önce kayıt, oradan da yazıya kendiliğinden dökülüyor...
Ayıplar da dökülüyor, olumsuz kişilikler de tarihe karışıyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.