Bir siyasi saplantı: 2014 Sendromu
Ben nisan ayında yürürlüğe giren 6222 sayılı 'Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un bazı bölümlerini değiştiren 6250 sayılı kanuna muhalefet edilmesini yadırgamıyorum.
Çünkü... 1) Her yasa eleştirilebilir, eleştirilmelidir de... 2) Bence 6250 olumlu ama "zamanlaması" yanlış. Başta Aziz Yıldırım olmak üzere ünlü simalar tutuklanınca mı anladılar 6222'nin hatasını?.. 3) "Şimdi şikecilere verilen cezayı azaltıyorlar, sonra bunu emsal gösterip Ergenekoncuları kurtaracaklar" diye kuşkulananlar az değil... (Başka sebepler de var.)
Beni şaşırtan, bu konudaki aşırı tepkiler oldu. Bu ne şiddet, bu celal? 6250'nin yasalaşmasını sağlayan milletvekilleri için öyle laflar ettiler ki bir "246 el kaosa kalktı" demedikleri kaldı.
Belli ki karşı çıkılan yasanın ötesinde bazı düşünceler dolanıyor zihinlerde... Yoksa birileri "Erdoğan sonrası dönem" için hazırlık mı yapıyor? Nabız yoklayıp, tavır mı belirliyor?
***
6250 çevresinde koparılan gürültünün en önemli özelliklerinden biri, Başbakan Erdoğan'ın nekahet dönemine denk düşmesi...
Türkiye siyasetinin bir özelliği de bu işte. "Reis" ortada olmayınca, tayfalar birbirine giriveriyor. Erdoğan beş, on gün evinde oturdu, hemen itiş kakış başladı.
İnsanları, özellikle de siyasetçileri bir arada tutmak için ille de güçlü bir iktidar yapısı, sağlam bir irade gerekiyor. Hiyerarşi bozulduğu an... İpi kopmuş tespih taneleri gibi dağılıveriyorlar.
Böyle dönemlerde herkes kendi politikasını gütmeye başlıyor. Hele bir de akıllarda "yeşil tilki" dolaşıyorsa! Siyasetçilerin zihinlerinden atamadığı tarih Ağustos 2014... Düşünmemeleri, unutmaları, göz ardı etmeleri, burun kıvırmaları mümkün değil.
33 ay sonra, Abdullah Gül'ün ardından Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması bekleniyor. Başbakanlığı ve AK Parti Başkanlığını gözlerine kestirenler kolları sıvadı bile... Kendinde o kapasiteyi görmeyenler ise müstakbel liderin kim olacağını tahmin edip, yanaşmaya çalışıyor.
"Şike Yasası" denilen 6250 sayılı Kanun, ideal bir oyun alanı oldu. Çünkü politik ve ekonomik yanı zayıf bir kanun bu...
Yani başbakanın iktidarına ya da işadamlarının çıkarına dokunmak gerekmiyor. Öte yandan "ahlaki" yanı fevkalade imkânlı: "Çeteler", "vicdan", "adalet" diye bağırabilir, gücün ettiği kadar popülizm gazı verebilirsin.
Özetle... "2014'te Başbakan kim olacak" dizisi 33 ay boyunca ekranlarda kalacak. Her bölüm ayrı bir heyecan!
***
Not 1: Hatırlarsanız, üniversitede kıyafet serbestliğini garantiye alan Anayasa değişikliği Meclis'ten geçtiğinde, Hürriyet gazetesi, "411 el kaosa kalktı" demişti.
O manşet hiç unutulmadı. Hâlâ yerden yere vuruluyor. Çünkü Meclis'in kurallara uygun biçimde yasa yapması demokrasinin ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin abc'si... Hürriyet ise Vesayet Rejimi'ni savunuyordu o başlıkla...
Bugün lafı 246 el "kaosa kalktı", "şikeye kalktı", "çetelere için kalktı" noktasına getirenler de, bence başka saiklerle hareket ediyor. Not 2: Siyasi analizlerin 'sağlamasını' yapmak kolay değil. Çekişmenin ardında '2014 Sendromu'nun olup olmadığını anlamak için, öne çıkanları izlemek gerek. Bu tip tartışmalara katılmaya devam eden siyasetçiler, bir 'örüntü' oluşturacaklardır.