Bunu da yazın: Parti kuruyorum!
Akşam refikimiz şöyle bir başlık tercih etmiş, "Zaman gazetesinden Erdoğan'a ağır yazı". Gördüğüm kadarıyla Milliyet "refikimiz" de öyle; aynı başlık, gazeteciler dünyasının dedikodularını yayınlayan bir site tarafından tekrar edilmiş; "Zaman'dan Erdoğan için ağır yazı". Tevâfuk mu, "etkileşim" mi? Haydi nezaket olsun, "Tevâfuk" diyelim!
Akşam'ın veya Milliyet'in bir yazarı, benzer bir yazı kaleme alsa, "Akşam veya Milliyet gazetesinden filancaya ağır yazı" diye başlık çekilir mi; çekilmez. Komplo işlerine meraklı medya editörleri meseleyi hemen optik kaydırmaya uğratan, lüzumundan fazla iddialı -nezaketen böyle niteliyorum ama-, abartılı, sahicilikle arasında çook mesafeler bulunan kışkırtıcı bir başlık koyuyorlar. Maksat, okuyanlar "Hmmm... Yaa, vay vay vay!" diyecek...
Değerli hanımlar ve beyefendiler -Bunu da nezaketen yazıyorum ha!-, önemle belirtirim ki benim Zaman gazetesi adına kurum görüşü edâsı taşıyan şeyler yazmak yetkim yok; olmasını da istemem; böyle ciddi sorumluluklar beni sıkar, elime ayağıma dolaşır. Yazdıklarımın şahsi sorumluluğunu sırtlanmak benim için zaten yeterince ağır bir yük. Uzatmayalım; kendimden başka kimse adına konuşmuyorum. Başbakan'ı eleştirirken ve desteklerken kimseden ilhâm almıyorum. Eskiden gazetenin Pazartesi toplantılarına katılırdım ve gazetenin mutfak ekibiyle mütâlefe ederdik, artık mümkün olmuyor.
Yine nezaketen söylüyorum; arkadaşlar, bu yaptığınız ayıp; övecekseniz veya yerecekseniz omzumun üstünden Zaman'a çakmaya kalkışmanız faullü vuruştur. Kaldı ki böyle faullerin bir günlük miadı var, yarın unutulur gider, işin kötüsü bu tekmeleri savuranlar da unutur, her yeni gün, sanki analarından yeni doğmuş gibi bir başka dessâslık çehresi edinirler. Bu arkadaşlar nâmına üzülüyorum, değmez be çocuklar! Yarın evlatlarınıza bu menkıbelerinizi mi anlatacaksınız mârifet nâmına?
Ne diyorduk, "Ben mercimekli bulgur pilavını pek severim" dediğimde, bu, gazetemi ilzâm etmeyeceği gibi, bir vesile ile "Kıymalı lâhana sarması benden uzak olsun" cümlesi de tamamen şahsî bir görüşten ibarettir. Dolayısıyla, "Başbakan, küçük bir hatır meselesi için daha büyük bir hâtırı kaale almamaya karar verdi" cümlesinin bütün fikrî (ve ticârî) hakları bana ait bulunuyor; buradan hareketle "Büyük hatır"dan maksat, zımnen imâ olunduğu üzere Fethullah Gülen Hocaefendi veya onu sevenler değildir; bilakis AK Partili olmadıkları halde öyle uygun gördükleri için bu partiyi destekleyenlerdir; yazarken böyle düşünmüştüm, doğru veya yanlış, bence hakikat böyledir.
AK Parti'yi vaktiyle yeri geldi destekledim, bunu açıkça belirtmek lüzumu hissettiğim kritik günler oldu; o zaman da kendi nâmına cümle kuruyordum, şimdi de öyle. Eleştirdiğim oluyor, elbette olacak. Her zihnî muhakememin doğru olduğunu ileri sürecek kadar budala değilim fakat hakkaniyeti bilerek veya bilmeden incitmek herkes gibi beni de rahatsız eder, üzülürüm, etkilenirim.
Hayır, bu meselede hakkaniyeti rencide ettiğim kanaatinde değilim; yazdıklarımın arkasında gizli-kapaklı yönlendirmeler, birileri nâmına vekâleten konuşmak gibi bir nükte yok. Doğru olduğuna inandığım şeyleri yazdım. Hiçbir partiye, topluluğa, mihraka karşı bağımlılığım yok; böyle şeyleri yazmaya da hicâb ediyorum aslında fakat dedikoducusu, komplocusu mebzûl bir mahallede yaşıyorsanız bazen kaçınılmaz oluyor. Bu arkadaşlara "ivazsız ve garezsiz, tamamen hasbî ve müstağnî" tavrın ne olduğunu anlatmak kolay olmuyor; başka kaamuslarla büyümüşler demek ki. Hükümet'e çatarken veya överken "hasbeten" değil de birileri veya patronları nâmına, zımnen başka şeyler talep etmeye alışkın olanlar, istiğnâ kavramını kolay anlamayabilir.
Bu satırları yazarken mutfaktan hanım, "Gel bak TV'de senin yazını konuşuyorlar" diye seslendi. Şöyle bir baktım, "Vay canına yahu" dedim, "Bir ok attım kebab oldu!" Parti mi kursam nedir? Bu cümleden hareketle medya dedikoducuları da oturup hemen "Parti kuruyorlar" diye döşenirler; aksiyon olur, eğleniriz.
Hasbinallaah!