SABAH'TAN MEKTUP
Habercilikte SABAH farkının bayrağını Everest'in tepesine diktik. Çünkü geçtiğimiz hafta 7 günün altısında SABAH'ın manşetini özel haberlerimiz süsledi. İzninizle başlıklarıyla hatırlatayım:
5 kıta 155 ülkede Çankaya sandığı (Zübeyde Yalçın- Hamdi Ateş'in haberi).
Kanseriyle dans ediyor (Gül Kireklo'nun haberi).
Molotofta son nokta (Nazan Erdem'in haberi).
PKK'da para krizi patladı (Hazal Ateş'in haberi).
Tacizin acısını kimse ölçemez (ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın Türkiye'de sadece SABAH'ta yayınlanan yazısı).
Esat çıldırdı (Mutlu Çölgeçen'in haberi).
***

"Sinek küçük ama mide bulandırır" derler, Çarşamba günü GÜNAYDIN ekimizde, Bülent Cankurt'un köşesinde yayınlanan bir tekzip, başarılı haberciliğimizin keyfini sürmemi engellemeye yetti.
Daha önce de yazdım; benim performans kriterlerim arasında aldığımız tekzip sayısının rakiplerimize göre azlığı ya da fazlalığı önemli bir yer tutar.
Gazeteciler elbette hata yapar, elbette haber kaynaklarınca yanıltılabilir; hiçbir itirazım yok. Zerrece yüksünmeden "Düzeltme"yi de yayınlarım, "Tekzip"i de, "Açıklama"yı da, "Özür"ü de.
Ama doğru ve sonuna kadar arkasında durduğum bir haber mahkemelerden tekzip yiyince çileden çıkıyorum.
Bülent Cankurt'un "Ajda aşkı işinden de etti" haberinin kahramanı Bülent Çavuşoğlu'nun mahkemeden tekzip kararı çıkartması da, üçüncü erk olan yargının, dördüncü güç olduğu varsayılan basına nasıl önyargıyla baktığını göstermesi açısından somut ve ibretlik bir örnek oluşturuyor.
3 Ekim'de, yine "SABAH'tan Mektup"ta "Tekzip" başlıklı yazımda belirttiğim gibi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu bize "Haksız kararlara karşı dava açma" imkânını veriyor.
Bülent Cankurt'un ifadesiyle, "Külliyen yalan" gerekçelere dayandırılan bu tekzip kararının da, Bülent Çavuşoğlu'nun da, avukatı Timur İbrahim Şen'in de peşini bırakmayacağım.
Medyayı her şeyin günah keçisi gibi göstermeye kalkmak neymiş, görülsün.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...