İslam Cumhuriyeti
Türkiye adım adım İslam Cumhuriyetine doğru ilerliyormuş... Böyle bir gidiş var mı yok mu tartışmasını bırakalım da, İslam Cumhuriyeti istemek suç mudur onu müzakere edelim.
Mason ne ister?.. Mason Cumhuriyeti ister.
Selanik dönmesi ne ister?.. Dönmeler Cumhuriyeti ister.
Laik ne ister?.. Laik Cumhuriyet.
Ateist ateist cumhuriyet.
Kemalist Kemalist cumhuriyet.
Velhasıl herkes kendi cumhuriyetini ister.
O halde Müslümanların İslam Cumhuriyeti istemeleri çok tabiî değil midir? Bunda şaşılacak ne var?
Herkes kendi cumhuriyetini isteyecek ama çoğunluktaki Müslümanlar İslam cumhuriyeti isteyemeyecekler. Adalet ve eşitlik bu mudur?
İslam Cumhuriyeti kurulursa kadın hakları kısıtlanırmış... Evet birtakım hakların ve hürriyetlerin kısıtlanacağından hiç şüphe yoktur. Mesela devletin resmi TC vesikalarıyla fuhuş yapma, KDV'li ve korumalı yasal karı satışı durdurulacaktır.
Kadınlara ve kızlara tecavüz edenlere bugünküne nispetle çok ağır cezalar verilecektir.
Ceza Kanununa zina suçu konulacaktır.
İdam cezası geri getirilecektir.
Uçaklarda içki içilemeyecektir. Ya Rabbi ne büyük felaket olur bu!
Hafta tatili cumaya çevrilecektir. Ne korkunç ve dehşetli bir değişiklik olur değil mi? Yahudiler cumartesi günü tatil yapıyor, Hıristiyanlar pazar günü, bu çok normal de, Müslümanlar Cuma günü tatil yaparlarsa kıyamet kopar, ülke batar.
Erkek ve kız öğrencilerin okulları ayrı olur, yine eğitim verilir ama kız erkek ayrılınca dünya batar.
İslam Cumhuriyeti olursa kadın memureler, kadın öğretmenler, kadın polisler, kadın avukatlar başörtüsü ile hizmet edebilir. Bu da başka bir kıyamettir.
Parklarda, otobüslerde öpüşmek yasak edilir. Kıyamet kıyamet kıyamet... Batar Türkiye be!
Sıkı kontroller, tahliller yapılır ve halka evcil domuz, yaban domuzu ve eşek eti yedirilmez. Bu da domuzcuların felaketi olur.
Alkollü içkiler kısıtlanır, bu da korkunç bir felaket...
Banknotların üzerine tarihî büyüklerin, millî âbidelerin resimleri konur. Bu da dehşetli bir gerilik olur.
Her yere mescidler yapılır, namaz kılanların sayısı çoğalır. Felaket, dehşet, toplumsal deprem!.. Batar şu Türkiye batar!..
Dünyanın bütün demokrat ülkelerinde serbest olan tarikat tekkeleri açılır, zikir yapılır. Bu da büyük bir batış sebebi olur.
Müslümanların bir yıldan fazla kullandığı Osmanlı yazısı serbest bırakılır...
Müslümanların İslam Mektepleri açmasına izin verilir.
Okullarda her sabah bir saat din ve Kur'an dersi okutulur.
Gerçek İslam Cumhuriyeti olursa rüşvet, kokuşma, nepotizm, kara ve kirli servet sahibi olma, her çeşit alavere dalavere ve dolandırıcılık önlenir. Bundan büyük bir felaket düşünebilir mi?
Nereden buldun kanunu çıkartılır, herkesten hesap sorulur.
Müslümanların başına bir Halife seçilir...
Sayın bayların ve bayanların üzülmesine, korkmasına, dehşet içinde kalmasına, avaz avaz feryat etmelerine hiç şaşmamak lazım. Onlar yukarıda saydığım felaketlere ve acılara dayanamazlar.
* (İkinci yazı)
Pazar Sabahı Hırka-i Şerif Camii'nde
Pazar sabahı namazı Hırka-i Şerif Camii'nde kıldım. İmam efendinin kıraati ve sesi çok düzgündü. İstanbul üslubuyla bir Kur'an ziyafeti oldu.
Camide bir liseli genç vardı. Namazdan sonra babası ile tanıştık. Kahramanmaraş'ta göz doktoru imiş, İstanbul'da misafireten bulunuyormuş, oğlu İstanbul Erkek Lisesi'nde okuyormuş. Büyüyüp hayata atılınca iyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş olmasını tavsiye ettim. Bir sanatla da meşgul olmasını söyledim. Ney çalıyormuş, güzel. Ney nağmeleri uçar gider... İstidadı varsa beste yapsın... Hat gibi kalıcı bir sanat dalında da bir üstada gidip teallüm etsin, icazet alsın. İnsan ölür eseri kalır. Ayet, hadîs, hikmetli kelam-ı kibar yazar, insanlar bunları görüp okudukça ona inşallah sevap yazılır.
Kahvaltı etmek için Eyüb'e gittik. Eyüp'te eski tarz birkaç ahşap bina inşa ediliyor. Hiç beton ve tuğla kullanılmıyor. Ne güzel. Yazık ki, hiçbir aile böyle millî evlerde oturmak istemiyor.
Bir İspanyol turist kafilesini gezdiren rehber, sizi gökdelenler bölgesine götüreyim, bakın ne muazzam gökdelenler yapıyoruz deyince, turistin biri azarlamış, "Onların âlâsı bizde de var, siz bize millî mimarinizi gösterin!.." demiş.
Oradan Küçükpazar'daki bitpazarına uğradım. Birkaç kitap, birkaç Çin porseleni, seramik eşya, iki küçük masa saati, bir kuzu postekisi, birkaç ıvır zıvır ve iki Osmanlıca gazete aldım. Gazetelerden biri 18 Kanunuevvel 1919 (25 Rebiülevvel 1338) tarihli, 7 numaralı "İŞÇİ" gazetesi. Şimdiye kadar görmemiştim. (İmtiyaz sahibi: Abdullah Necmeddin. Başlığının altında "İşsizlikten, emeğinin karşılığını alamamaktan, her nevi' tegallübtan ezilen halkın, bilhassa işçi, çiftçi, esnaf takımının faidesine çalışır" cümlesi yer alıyor.. İdare yeri: Taşbaşı'nda (Eskişehir mi?) Ticaret matbaası.) Gazetenin üzerinde damgalı bir posta pulu var, "Kütahya Tavşanlı eşrafından İmamzade Mehmed efendi" adresine gönderilmiş. 5 para sürtakslı ve posta damgalı bir pul yapıştırılmış. (Damgayı okuyamadım.)
Satın aldığım ikinci Osmanlıca gazete 29 Kânunusâni 1919 tarihli ALEMDAR. İmtiyaz sahibi ve baş muharriri Refi' Cevad (Ulunay). Merhum Refi' Cevad bey Padişaha ve Osmanlıya taraftardı, M. Kemal Paşa'ya muhalifti. Lozan muahedesinden sonra yurt dışına sürülmüştü. Döndükten sonra Milliyet gazetesinde fıkralar (köşe yazıları) yazdı. Kalemi ve edebiyatı çok kuvvetliydi. Mevlevî meşrebti. İstanbul'da vefat etmiş, vasiyeti mucebince cenazesi Konya'ya götürümüş, Pîrinin civarında toprağa verilmiştir. Cenab-ı Hak âhirete intikal etmiş bütün Müslümanlara ve dünya misafirhanesinde göç sırasını bekleyen biz mü'min kullarına rahmetiyle muamele buyursun.
Pazar sabahları, beni götürecek bir şoför bulabilirsem uzak camilere gidiyorum. Şehrin hangi camilerinde güzel kıraatle Kur'an okunuyorsa onları tesbit edip inşallah her hafta birine gitmeye niyetliyim.
Eyüp ve birkaç yer dışında sabah namazından sonra kahvaltı edecek açık bir dükkan bulmak zor. Halk horul horul uyuyor, müşteri yok ki, esnaf dükkanlarını erken açsın.