Asıl Sorun Demokrasi mi Laiklik mi?
Bizim için bu sistemi tam anlamak mümkün değil. Bu işin uzmanları bile yer yer şaşırıp kalıyorlar, bizler nerden anlayacağız? Tam bir şeytanî düzen.
Şimdi biz burada bir dizi yazı yazıyoruz, yorumcu arkadaşlar kıran kırana düşünce bazında birbirleriyle savaşıyorlar. Bir gurup diyor ki siyasetle İslamı getiririz. Bunun az buçuk örneğini gördük. Sonunu da biz getireceğiz.
Bir gurup da tam tersi diyor ki Demokrasi şirk ve küfürdür, sen önce partiyi bırak da imanını kurtar.
Başka bir gurup da Bu adım adım gelecek. Önce insan hakları, özgürlükler, arkasından halk eğitimi ve tam iktidar. Yeter ki siz Şeriat diyerek ortalığı bulandırmayınız.
Hepimiz de biliyoruz ki burada dillendirilen bu yorumların arkasında koca kitleler var bunları paylaşan. Bu tartışma bizi sevindiriyor. Yeter ki usul ve adabına uyularak yapılsın, kalp kırılmasın, kimse hakaret edilip aşağılanmasın, alaya alınmasın. Ama bunlar olmuyor değil. Bazen yazar olarak bizi de yukarıdaki tartışma ve eleştirme usul ve adabına uymayacak biçimde çok felaket eleştiriyorlar. Eleştirilmeye değil, ama yorumlardaki üsluba zaman zaman canımız sıkılmıyor değil doğrusu.
Bunu hatırlattıktan sonra buradan şöyle seslenesimiz geliyor: hepiniz de bir parça haklısınız. Keşke bu parçalardan güzel bir terkip çıkarabilseniz. İsterseniz buna biraz katkı sunayım.
Önce şunu söyleyelim, eğer Batı Kültüründe demokrasi ve laiklik aynı veya ayrılmaz iki şey değilse, ki bize göre değildir ve asla olmamalıdır, buna göre bizim için asıl sorun ve haliyle onu aşmak için verdiğimiz savaş, aslında demokrasi ile değil, laiklik iledir. Bunu gündeme getirmeli ve anlaşılır kılmalıyız.
Hemen söyleyelim, kendi dünya görüşümüzü anlatırken başka dünya görüşlerinin ve medeniyetlerinin kavramlarını kullanmayı ben de doğrulamıyor ve sevmiyorum. Ama görüyorsunuz ki bu ülkede yaşarken buna mecbur olduğumuz zamanlar da olmuyor değil. Bunu da mahzurları gideren zaruretler arasına koyabiliriz.
Peki, demokrasi nedir? Halkın iradesinin yönetime hâkim olması mı?
Eğer öyleyse burada iki mesele var.
1- Halkın yöneticileri periyodik seçimlerle belirlemesi.
2- Halkın seçtiklerinin kanun yapma yetkisine sahip olmaları.
Bunun ötesinde temel haklar ve hürriyetler, hukukun üstünlüğü ve eşitlik, muhalefet hakkı bu iki ana unsurun tali şartları sayılabilir. Yine demokrasiyi uygulamalarda öz aynı olsa da şekil ve biçim farklılıkları olabilir.
Bunu biraz açalım. Yeryüzünde tam bir demokrasi mümkün değil, bunu herkes söylüyor. Çünkü mevcut uygulamalar bu iki temel işi temsîlî de olsa bütünüyle halka bırakmıyorlar. Bir kısım güçler etkiliyorlar halkı şöyle ya da böyle.
Bununla beraber yine de bir seçim var. O yüzden halkı tamamen devre dışı bırakan krallık ve diktatörlük sistemlerinden elbette daha iyidir. Bu yüzden demokrasi yönetim biçimlerinin şimdilik en iyisidir, daha güzeli bulunursa elbette ona gidilir deniliyor.
Buradaki iki esastan ilki olan yöneticileri halkın seçmesi ile İslam çatışmaz. Zira devlet başkanını seçimle belirlemek Batılıların hiç bilmediği bir zamanda İslamın hem emrettiği hem de uyguladığı bir güzelliktir. Bilindiği gibi Râşit Halifeler o günün şartlarında yapılan seçim ile devletin başına geldiler. Belki de batılılar bunu İslamdan aldılar. Batılıların İslamdan aldıkları halde kaynağını gizledikleri çok konular vardır ve bunun ilmî çalışmaları yapılmıştır.
Demokrasinin ikinci ayağı olan halkın iradesi ile yasaların çıkması meselesi, aslının olup olmadığı bakımından üzerinde çok tartışılan bir konudur. Tartışmanın ana başlıkları mesela şunlardır:
Acaba bu uygulamada gerçekleşiyor mu?
Gerçekleşiyorsa yüzde kaç halkın iradesi belirleyici oluyor?
İslamın bu konuda hükmü nedir?
Müslüman Halkın İradesi nasıl tecelli eder?
Ben yazmaya, siz yorumlamaya devam edelim inşallah.