M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Mürşide tabi olmak

Mürşide tabi olmak

Müslümanlar olarak bizim en öncelikli problemimizin tevhid akidesi olduğuna inanıyorum.

İtikadımız tevhidi ölçülere göre sağlıklı mı, yoksa problemli mi?

Çünkü amellerimiz bu itikadımız üzerine bina ediliyor.

Dolayısıyla amellerimizin sahih olması, itikadımızın da sıhhatine bağlıdır.

İtikadımızın ve amellerimizin sahih olmasını belirleyen tek kaynak; şüphesiz ki dindir.

Bu dinin sahibi yüce Allah, bize gönderdiği ilahi mesajlarla yolumuzu gösteriyor.

Aramızdan seçtiği Peygamberler de bunların nasıl hayata geçirileceğini bize öğretiyorlar.

***

Tarih boyunca, Allah ve Peygamber buyruklarına gözünü kapamış, kendi ürettikleri inanç ve hayat tarzlarıyla ömür tüketen nice insanlar gelip geçmiştir.

İşin en trajik yönü de, bunları hep din adına doğru diye yapmış olmalarıdır.

Yüce Allah ve Peygamberlerine başvursalardı, yanlış yolda olduklarını görmüş olacaklardı!

Ne var ki, dinin ana kaynağı (ilahi vahiy ve peygamberlerin sünneti) dururken, insanların sonradan din adına ürettikleri inanç ve amellerine gözü kapalı sarıldılar.

Bu da, onları tevhid inancından uzaklaşmaya, itikaden ve amelen sapmaya sevk etti.

Önceki Peygamberlerden sonra gelen bütün toplumlarda bunlar görülmüştür.

Bu yüzden her sapma sonrasında, insanları tevhid inancına yönelten yeni bir peygamber gelmiştir.

Ta ki, son peygamber Hz.Muhammed (s.a.v)’e kadar.

Peki, bundan sonra insanlar tevhid inancından saparsa ne olacak?

Bir daha peygamber gelmeyeceğine göre!

Deniyor ki; “Alimler peygamberlerin mirasçılarıdır”, biz de onlara uyarız!

Burada alim kelimesinin yanına; hoca, imam, müftü, şeyh, mürşit, molla, seyyid, şerif, abi, abla, efendi..vs. ekleyebilirsiniz, fark etmez.

Acaba, hadis diye bilinen bu söz ne anlama geliyor?

İnsanlar peygamberlerin yerine alimlere tabi olmalı mı, demek?

Yoksa, alimler paygamberlerin irşad görevini yapmalı mı, demektir bu söz?

***

Eğer birincisini alırsak, yani alimlere tabi olalım dersek, ayetlere ters düşen bir anlayışı benimsemiş oluruz.

Çünkü bu takdirde, peygamberleri bırakıp, din adına başkalarına tabi olmak, uymak, peşinden gitmek, izini takip etmek, yolunu izlemek gerektiği sonucu çıkar.

Peygamber olmadıklarına göre, ya yanlış yapar, hata ederlerse?!

Dinde kime uyulması gerektiği konusunda Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“(Rasûlüm) De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(Al-i İmran,31).

Demek ki, Allah’ı gerçekten sevmenin tek ve yegane yolu; O’nun Peygamberine uymak oluyor.

Aynı zamanda, işlediğimiz günah ve kusuru ancak Allah’ın bağışladığını da öğretiyor bu ayet bize.

Şimdi bir de, Peygamberin ne için gönderildiğini ve gerçek konumunun ne olduğunu ortaya koyan şu ayete bakalım:

“(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” (Araf,158).

***

Alimler, hocalar, imamlar, müftüler, şeyhler, mürşitler, mollalar, seyyidler, şerifler, abiler, ablalar, efendiler..vs. kimlerse bunların hepsi eğer gerçek irşad görevini yapıyorlarsa muhterem kişilerdir.

Bizlerce sevilir, sayılır, hürmet edilir, takdir ve teşekkürlerimiz kendilerine sunulur.

Bu muhteremler, bilmeyenlere öğretirler, günahkârları sakındırırlar, hata yapanları ikaz ederler, cahilleri aydınlatırlar, gafilleri uyarırlar, uyuyanları uyandırırlar…

Lakin bunun ötesine gidemezler

Yani, insanların kendilerine tabi olmalarını, izinden gitmelerini isteyemezler.

Yanındaki insanlar da, din adına onlara tabi olmaz, olamazlar.

Aksi halde, din ruhbanlığı tesis edilmiş, peygamberlik yetki ve makamının yerine geçilmiş olur.

***

Demek oluyor ki, “Alimler Peygamberlerin mirasçılarıdır” sözünden maksat; irşattır, tebliğdir, davettir, dini anlatma, yayma, uyarma ve uyandırmadır.

Onlara bu görevi veren de yine Allah Teâlâ’dır:

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”(Al-i İmran,104).

İtikatta ve amelde tabiiyet ise, bu görevlilere değil ancak Allah ve Rasûlü’nedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi