Milli sütlaç, gayrımilli keşkek!
Gazetelerle yüz-göz olmam şöyle böyle 1959 yılında başlar desem, mübalağa etmiş olmam; okumam-yazmam olmasa da, ilm ü irfan tahsiline başlayışım daha o tarihlerde necib Türk gençliğini fena halde alakadar eden Teksas, Tommiks, Kinova, Pekos Bill ve emsali İtalyan işi çizgi romanlarıyla olduğu için alfabenin harflerine yabancı değildim.
Babam eve Hayat mecmuası alıyor olmalıydı, ki onunla birlikte yaşadığımız ender hâtıralardan biri olması hasebiyle mecmuada devrin en ünlü pehlivanı Yaşar Doğu ile yapılmış bir röportajı çok iyi hatırlıyorum. Fotoğrafta Yaşar Doğu evinde yere sırt üstü uzanmış, o günlerde birkaç yaşında olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk göğsüne oturmuş durumda; pehlivan bu defa yenildiğine pek içerlemiş görünmüyor, hatta resmen gülümsüyor; alttaki yazı durumu açıklıyor zaten: "Benim sırtımı sadece oğlum yere getirdi!"
Bir baba-oğul muhabbeti yani. Alt yazıyı babam okumuş olmalı. İşte o günden beri gazeteleri takib ederim ve o günden beri gazetelerde, "Yunanlılar öz be öz yerli ve milli yemeğimiz olan patlıcan dolmasına, yaprak sarmasına, hünkâr beğendiye, şuna buna sahip çıkıyorlar" makamında feryatlar yükselir.
Başka ülkelerde de var mıdır bilmiyorum; ne bileyim bir yemeği, yoğurdu, ayranı, döneri veya zeybek oyununu sanki Kaşıkçı Elması'ymış, Afrodit heykeliymiş veya İskender'in lahdi imiş gibi müzelik bir arkeolojik esermiş gibi sahiplenip üzerinde titizlenmek ve bu uğurda bol miktarda gazete haberi yapıp "Milli şuur ve gururu" yükseltmeye çalışmak? Öyleyse bizim, en kadim basın geleneklerimizden biri, özellikle Yunanlı komşularımıza karşı yarım magazin tadı ihtiva eden kıskançlık ve sahiplenme haberleri yapmak, vatandaşı da "Uyuma, patlıcan dolmasına sahip çık" diye kışkırtmaktır. Sûret öyle görünüyor çünkü.
Bunlardan en sonuncusu geçenlerde, -üstelik liberal solcu- bir gazetemizde yer aldı (Taraf); gazetenin kimliği önemli çünkü, milli mutfağa ilişkin geleneksel değerler sözkonusu olduğunda matbuatımızın, ufak nüansları bir kenara bırakarak, "Yine de şahlanıyor aman kolbaşının kıratı" veya "Ey gaaziler yol göründü yine garip serime" gibi millî türküler eşliğinde celâlleniverdiğine şahit oluyoruz.
Habere geçiyorum: Başlık, "Keşkek kararı Ermenistan'ı kızdırdı". Habere göre Unesco, başkaca işi-gücü kalmamış gibi Keşkek yemeğini, "Somut olmayan Türk kültürel mirası" listesine almış bulunuyor.
Pardon, 'Somut olmayan Türk kültürel mirası' ne anlama geliyor, bilmiyorum; bunca yıldan beri kültür işlerine dışarıdan burnumu sokmaya yeltenirim, böyle bir kavram ve listeyi hiç duymadım. Bunun somutu nedir, nasıl bir şeydir hiç fikrim yok.
Devam edelim, işte bu karar Ermenistan'da "bazı çevreler"i kızdırmış. (Bazı çevreler, benim de pek bayıldığım bir basın klişesidir; imâ ile geçiyormuş gibi yaparsınız, anlayan anlar!) Ermenistan Mutfak Geleneklerini Geliştirme ve Koruma Derneği Başkanı Sedrak Mamulyan ateş püskürmüş ve demiş ki, "Keşkek, 'harisa' isimli bir Ermeni yemeğinin bir başka türüdür. Bizim iki harisamız vardır. Biri adı üstüne harisa, öteki kaşika. Kaşika, Türkçeye keşkek olarak geçmiştir."
Başka ayrıntılar da var haberde ama geçiyorum.
Arkadaşlar, diyelim ki şu bizim keşkek hakikatte bir Ermeni yemeğidir ve biz bu yemeği vaktiyle Ermeni komşularımızdan görerek pişirmiş, sevmiş ve benimsemişiz. Ne değişir? Keşkek artık bizim yemeğimiz değilse, artık düğünlerde keşkek kazanı kurulmayacak mıdır yani? Velev ki keşkek taa Ortaasyalardan koparıp getirdiğimiz ikibin yıllık bir Türk yemeği olsun, onu Ermeni komşularımız pişirince tadı mı azalacaktır, dibi mi tutacaktır, keşkeğe kaldırılan kaşıklar kırılacak mıdır, nedir?
Dönerin meselâ öz be öz yerli ve milli bir kebap oluşu, niteliğinden ne eksiltir? Yunanlı komşularımız, "Bu öz be öz mendebur Türk kebabını yemeyelim; milli gururumuza ve midemize dokunuyor" mu diyeceklerdir? Veya döner bir Yunan kebabı ise "Derya-yı izzetimizden" ne eksilir? Bırakınız mânevi kayıpları, maddi bir kayba uğrar mıyız? Unesco, farz-ı muhal sarmısaklı patlıcan kızartmasını Yunanistan lehine tescil ederse, biz burada mutfağın köşesinde kokusu çıkmasın diye kapıyı pencereyi kapatıp "Yunanlılara telif ücreti ödemeyelim" diye gizli gizli patlıcan kızartması mı yapacağız tavada?
Ve nasıl oluyor da bir yemek, illâ ki bir topluluğun özellikleriyle damgalanarak mutfak dünyasında arz-ı endam ediyor? Keşkek sadece Türklerin ve Ermenilerin değil, aynı zamanda Asurîlerin, Keldânîlerin, Hititlerin, esâmesi saymayacak kadar mebzul Kafkas halklarının müşterek lezzeti olamaz mı arkadaşlar? Keşkek dediğiniz altı üstü haşlanmış etle, buğdayın beraber dövülmesinden ibaret basit bir yemektir. Belki Hindistan'da, Çin'de bile buna benzer bir yemek illâ ki vardır yani...
Döner kebap, fasulye pilâkisi, kestane haşlaması Rumların ise ne yapacağız; pılıyı pırtıyı toplayıp Ötüken ormanlarına mı döneceğiz? Nedir bu mânâsız yemek, folklor milliyetçilikleri ey arkadaşlar?
Ben size işin doğrusunu söyleyim: Bütün dünya üzerinde göçebe kavimlerin mutfağında, daha doğrusu beslenme alışkanlıklarında et birinci sırayı tutar; onu süt ve süt ürünleri takip eder. Tarımcı topluluklarda ise ağırlık buğday ve ikinci sırada sebzededir. Dünyanın bütün yemekleri, üç aşağı beş yukarı birbirine benzer: Ya etlidir, ya hamur menşeli, üçüncü ihtimâl sebze, dördüncüsünü, bunların çaprazlama kombinasyonları oluşturur.
Anladık, elbette mahalli tatlar, hattâ milli lezzetler vardır. Bunların içinde en hakiki, yüzde bin yerli ve orijinal olanı pek azdır ve olanı da büyük bir mânâ taşımaz. Eğer öğünmek için dağarcığımızda keşkekten, fasulye pilakisinden gayrı nesne kalmamış ise vay geldi başımıza demektir.
Ben kendi namıma keşkek yemeğindeki Türk lisansının kendi payıma düşeni Ermeni komşularımıza devrettim gitti, üstelik bedava (Hain miyim neyim?). Hayrını görsünler, her tarafına 'Ermeni Malı' diye etiket yapıştırsınlar. Önemli olan bu gibi su üstüne yazı yazmak kabilinden küçük heyecanlar değildir aziz okuyucularım; önemli olan, ne malı ve kimin icadı olursa olsun evde sizin için keşkek yapabilecek birinin bulunup bulunmamasıdır!
Keşkek, kadayıf, sütlâç, mercimekli bulgur pilavı veya hıngel! Yılda bir zor elinize geçiyorsa sütlâcın hangi milli takımda oynadığının ne önemi var ki?
Haksız mıyım aziz dava arkadaşlarım?