Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Mecazî muhabbet ve düşmanlık

Mecazî muhabbet ve düşmanlık

Sevgi de, düşmanlık duygusu da iki türlüdür: Hakikî ve mecazî. Ve bu iki duygu birbirine zıttır; ışık ve karanlık gibi gerçekte bir araya gelmezler.

Hangisinin sebebi galip ise, o hakikatiyle kalbde bulunacak; onun zıddı gerçekte olmayacaktır. Meselâ bir kalpte hakiki sevgi bulunsa, o vakit düşmanlık mecazî olur, acımak sûretine dönüşür. Eğer düşmanlık sebebi galebe çalıp, düşmanlık, hakikatiyle bir kalpte bulunsa, o vakit muhabbet mecazî olur, gösteriş ve temellûk suretine girer.1
Mecazî sevgi, bizzat nefis ve madde hesabına, onun fani, geçici, solan, yok olan yönüne olan sevgidir.2 Meselâ, bir elmayı, O’nu anmadan, O’nun Habîb isminin yansımalarını düşünmeden şuursuzca yemek...
Hakiki sevgi ile mecazi sevgi arasındaki inceliği fark etmezsek, kalp sevgi çeşitleri adedince parçalanır; ruhumuzun dengesi bozulur.
Sevginin de yaydığı bir enerji vardır. Gerçek veya mecazî sevgi “dalgaboyları” muhatabın kalbinin radarına çarpar ve onun seviyesini hisseder.
Hakiki sevgi, ışıktan hızlıdır. Işık, dünyayı saniyede yedi kez dolaşabiliyorsa; sevgi yedi yüz kez dolaşır ve her seferinde sahibinin sevgisine sevgi katar! Zira, Allah’ı seven, sonsuz bir sevgiye kavuşur. Böyle bir kalb de Allah için sever. Gerçekten Habib olan Allah için sevenin kalbi, ‘Allah’ın evi’dir. Beytullah’ta ise düşmanlık duygusu, hakiki anlamıyla bulunamaz, Allah sevgisi ile mecazi olur ve acıma sûretine dönüşür. Çünkü, iman ışığıyla dolan kalbe, karanlık olan düşmanlık duygusu giremez. Düşmanlık şefkate, acımaya inkılâp eder.3
Düşmanlık karanlık ve kirlilik olduğuna göre, onu ancak sevgi ışığı ile yok eder, muhabbet suyu ile arındırabiliriz. Yakıtı iman nuru olan sevginin ışığı içimize girse, diğer duygularımız da aydınlanır. Dışımıza aksederek muhataplarımıza ulaşır.
Sevgi, eğer hakiki anlamında, yani Allah hesabına olmazsa, mecazi olur ki, bu ise gayr-i meşrû bir sevgidir. Bu tür sevgiyi, şöyle tarif edebiliriz:
* Başkasına düşmanlık besleyerek telkin edilen;4
* Yalnız maddeye, nefse, hasis çıkarlara hizmet eden;
* Sevgiyi verene, sevgilileri Yaratana yöneltilmeyip; haksız, yersiz, gayr-i meşrû bir tarzda istimal edilen;
* Düşmanlığa,5 aç canavara ve nefse karşı beslenen.6
Gayr-i meşrû sevgi, tabiî olmadığından sonucu, merhametsizce azap çekmektir.7 Yerinde, ölçüsünde sarf edilmediğinden incitir, yaralar, soldurur ve acı verir.
Uhuvvetin zedelenmesi veya tezahür etmemesi; sadece düşmanlık edenler arasında değil, tüm insanlık için zehirdir. Bunun bir sonucu olarak ise İslâmiyet’e ayna değil; perde olunur. “Küre-i arzın benî âdemden, bahusus ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvâr-ı gafletin sıklet-i maneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzelenin”8 bir sebebi de uhuvvetin ve sevginin yokluğu; dolayısıyla düşmanlığın bulunması değil midir?

Dipnotlar:
1. Mektubat, s. 254.; 2. Mektubat, s. 107.; 3. Mektubat, s. 254.; 4. Münâzârât, s. 118.; 5. Hutbe-i Şâmiye, s. 27.; 6. Sözler, s. 648.; 7. Sünûhat, s. 74.; 8. Sözler, s. 157.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi