Uludere olayı... Deli arıyorsun ki, geçit yoklatasın!..
Başlıktaki, merhum Ahmet Amcanın sözüne geçmeden önce, gündeme bir bakalım...
Uludere sınırında 35 kişinin öldürülmesi, gündemdeki ağırlığını koruyor... Konunun, dünkü Erdoğan-Özel görüşmesinde de gündeme geldiğini sanıyorum...
Malûm, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel arasındaki haftalık olağan görüşmeler, Perşembe günleri yapılır... Peki, bu görüşmenin dün yani Pazartesi günü yapılması, görüşmenin olağanüstü olduğu şeklinde yorumlanabilir mi?..
Elbette, hayır...
Görüşme dün yapıldı, çünkü Perşembe günü Savunma Sanayii ile ilgili bir toplantı var.
İşte bu yüzden, görüşme erkene alındı... Yani, ortada olağanüstü bir durum yok.
Özetle söyleyecek olursak;
Erdoğan-Özel görüşmesi olağanüstü değil ama, görüştükleri konu, elbette olağanüstüydü...
Öyle ya; 35 kişinin öldürülmesinden daha olağanüstü bir durum, ne olabilir?..
KAYMAKAMA SALDIRI OLAYI
Öyle sanıyorum ki;
Görüşme esnasında, Kaymakama linç girişimi de gündeme gelmiş olmalıdır... Çünkü, Uludere Kaymakamı Naif Yavuza yönelik linç girişimi, 35 kişinin öldürülmesi olayının da önüne geçti!..
Bu olay niye öne çıktı?..
Çünkü, kamuoyu, Uluderede öldürülen 35 kişinin bir yanlışlık sonucu öldürüldüğüne inandı ve bunu kabullendi... Cumhurbaşkanından Başbakanına ve Genelkurmay Başkanına kadar, bütün devlet ricali de özür dileyip, derhal soruşturma açtırınca, insanlar dedi ki;
Devlet hatasını kabul etti ve özür diledi... Ölenlerin ailelerine de tazminat ödenecek... Ve ayrıca, sınırdaki köylülerin kaçakçılığa mahkûm olmaması için tedbirler alınacak... O halde, bu yaranın daha fazla kaşınmaması gerekir!
Kamuoyunun böyle düşündüğü bir ortamda, BDPli Hasip Kaplanın tahrik ettiği bir grubun, taziye için Gülyazı köyüne gelen Uludere Kaymakamı Naif Yavuza saldırıp, adeta linç girişiminde bulunması, dikkatleri ister istemez bu linçe çevirdi!..
Öyle ya;
35 kişinin öldürülmesi, nihayetinde bir operasyon kazasıdır ama Kaymakama saldırı tam anlamıyla taammüden cinayettir!.. Kaymakama saldıranlar, bunu yanlışlıkla değil, bilerek ve isteyerek yapmışlardır!..
Hasip Kaplan dün demiş ki;
Orada 35 can gitmiş, bir katliam yaşanmış. Bu katliam yokmuş gibi Kaymakama saldırı olayını ön plana çıkarıp, bizi de azmettirici olarak göstermek tek kelimeyle aymazlıktır.
Demek istiyor ki;
Boşverin Kaymakamı, siz ölen 35 kişiyi konuşmaya devam edin!
Konuşalım konuşmasına da,
Kaymakamın suçu ne? diye sormak hakkımız değil mi?.. Kaymakam ne yaptı ki, adamı az kalsın öldürüyorlardı!..
Ne yani;
Taziyeye gelmek, köylülerin acılarını paylaşmak suç mu?..
Sizin açınızdan, elbette büyük suç!
Öyle ya;
Elinizdeki istismar malzemesini alacak!.. Oysa, ne güzel bir malzeme geçirmiştiniz elinize!.. Bu olayı köpürtüp, dünyaya diyecektiniz ki; Gördünüz işte, Türkiyede devlet Kürt halkını böyle bombalıyor, Kürtleri böyle katlediyor!
BDPNİN TEZGÂHI BOZULUNCA!
Önce kaymakamın, sonra da bakanların köye gelmesi, oyununuzu bozdu değil mi?.. Halbuki; propaganda hazırlıklarınızı yapmış, evlere Katil Erdoğan!.. Biji serok Apo yazılı pankartlar asmış, ölenlerin ailelerinin gözyaşlarına bile aldırmadan 3 ayrı köye ait cenazelerin hepsini aynı yere gömdürtmüş, tabutların üzerine de PKK bayrakları örttürmüştünüz!.. 35 kişinin mezarının yanına da katliam anıtı diktirmeyi planlıyordunuz!..
Dahası, bir taziye çadırı kiralamış ve Bu çadıra kimin gelip, kimin gelemeyeceğine biz karar veririz!.. Biz burada istediğimizi yaparız! diyerek, köy halkını sindirmiştiniz!..
Köy halkı ise, size yalvarıyordu:
Cenazeler defnedilene kadar, siz ne dediyseniz yaptık!.. Evlere afiş astık, tabutların üzerine PKK bayrağı örttük, hepsini aynı yere defnettik!.. Ne olur, bir defacık olsun, siz de bizi dinleyin de, Kaymakam Beyin gelişinde olay çıkarmayın!
Sorarım size Hasip Bey;
Bütün bunlar yaşanmadı mı?..
Ama, siz ne yaptınız?..
Dediniz ki;
Bir gün önce köylüyü bombalayanlar, şimdi hangi yüzle taziyeye geliyorlar?.. Gelmesinler, istemiyoruz!
Ne o;
Siz, köyün kâhyası mısınız, yoksa muhtarı mı?.. Orası sizin babanızın çiftliği midir ki; kimin gelip kimin gelmeyeceğine siz karar veriyorsunuz?.. Orası, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde olduğuna göre; bakan da gelecek, kaymakam da!..
Haa, Devleti tanımıyorum diyorsanız, o zaman, o devletten maaş da almayın!..
Hem devletten maaş alacaksın, hem de devlete kafa tutacaksın!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu?..
MECLİSTEN HESAP SORACAKLARMIŞ!
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da, dün demiş ki;
Kaymakama saldırı olayını Hasip Beyin yönlendirdiği haberleri iftiradır... Çünkü, bu iftirayı atan şahıs; başka bir köyün korucubaşıdır!.. Hasip Bey ile davalıklar şu anda. Seçim çalışması sırasında Hasip Beyin yolunu kesip, kalaşnikoflarla havaya ateş açmış, bundan dolayı kendisi hakkında suç duyurusunda bulunulmuş. Şu anda Hasip Bey ile davalıklar. Bu iftirayı atan şahıs bu şahıstır.
Olabilir... Ancak, sormak gerekmez mi;
Dâvâlık olmak, madem ki iftira atma sebebidir, o halde sizin ağzınızdan çıkan her söz de bir iftiradır!.. Öyle ya; siz de Türkiye Cumhuriyeti ile dâvâlık değil misiniz?
Türkiye Cumhuriyeti ile aranızda öyle bir kan dâvâsı var ki, bugün kalkmış; operasyonda kusuru bulunanlardan değil de, Operasyonlara karar veren Meclisten hesap sormaya cüret ediyorsunuz!..
Ya, ne yapacaktı Meclis;
Sınırötesi operasyon kararı vermeyip de, PKKnın kan dökmesine göz mü yumsaydı?..
Ama, siz de haklısınız;
PKK kan dökmeye devam etmeli ki, sizler de yumuşacık koltuklarınızda Kürt halkını istismar etmeyi sürdürün!..
Şu tezata bakar mısınız;
Bir yandan Meclisten maaş almaya devam ediyorlar, bir yandan da Meclisten hesap sormaya yelteniyorlar!..
YAS GÜNÜNDE KAHKAHA!
Tezat dedim de, aklıma geldi...
Gelin, operasyondan bir gün sonrasına gidelim... Hükümet ve Genelkurmaydan özür mahiyetinde açıklamalar yapıldığı gün, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da, 3 günlük yas ilan ettiklerini bildiriyor ve halkı meydanlara çağırıyordu!.. BDP milletvekili Altan Tan ise; Diyarbakırda gösteri yürüyüşüne izin vermeyen polise çatarak; Ne olur ki diyordu; Bırakın, vatandaş yürüsün!.. Molotof atıyormuş, bırakın atsın!
Bu molotof işinin üzerinde ayrıca durmak gerekir ama, biz aynı gün İstanbulda yapılan bir başka BDP toplantısına bakalım.
Gazeteler, o toplantıyı şöyle haberleştirmişti:
Aralarında BDP milletvekili Sabahat Tuncelin ve son dönemde yaptığı ilginç çıkışlarla kendinden söz ettiren gazeteci Nuray Mertin de bulunduğu BDP heyetinden bazıları ise İstanbulda basın toplantısı düzenlemek için bir araya geldiler.
Şırnak Uluderede 35 vatandaşımızın hayatını kaybettiği olayı kınamak için toplantı düzenlendiğini iddia eden BDP heyetinin rahat tavırları ve kahkahaları toplantıya damga vurdu.
BDP milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü ve Sabahat Tuncelin kahkahaları havada uçuştu. Kahkaha tufanına gazeteci Nuray Mertin de kısa süreli katıldığı gözlendi.
35 kişinin ölümüne sebep olan bir olayın sıcaklığı devam ederken ve bu olayı protesto etmek için bir araya geldiklerini iddia eden kişilerin kahkaha atacak kadar mutlu görünmeleri tuhaf karşılandı.
Size bir şey söyleyeyim mi;
Yas gününde atılan bu kahkaha tufanından sonradır ki, kamuoyu; BDP istismarını gördü, BDPlilerin eteklerinin zil çaldığına tanık oldu, ondan sonra 35 canı bırakıp, linç edilen Kaymakama üzülmeye başladı!..
Hani, diyorlar ya;
Kayamkama saldırı mı önemli, köylülere saldırı mı?.. Niye Kaymakamı öne çıkarıyorsunuz?
Oysa, Kaymakama saldırıyı öne çıkaran kendileridir!.. Eğer, çoğu korucu çocuğu olan, yani devletin yanında olan insanların tabutlarının üzerine PKK bayrağı örtmeseler ve operasyonu protesto toplantısında kahkaha krizine girmeselerdi, millet operasyonu sorgulamaya devam ederdi...
Ama, millet baktı ki, BDPlilerin keyfi yerindedir, oyuna alet olmamayı tercih etti!..
PKK DA ÖZÜR DİLEMEDİ Mİ?
Biz, yine de gelelim; şu operasyon kazası meselesine... Açık ve net söyleyelim; insanın olduğu her yerde kaza olabilir!.. Son operasyonda da, bir hata vardır, bir yanlışlık yapılmıştır!..
Peki, önce öldüren, sonra da; Pardon!.. Yanlış hedef vurduk deyip özür dileyen PKKya ne diyelim?..
Ne yani;
4 genç kızın öldürüldüğü Siirtteki saldırı ve Batmanda 4 kişinin katledilmesinden sonra özür dileyen örgüt, Bingölde 4 sivilin hayatını kaybettiği canlı bomba eylemi için de benzer bir açıklama yapmamış mıydı;
Bomba kaza sonucu patladı!
Söyleyin hele;
PKK terör örgütü kaza yapar da, asker yapmaz mı?..
Dedim ya;
İnsanın olduğu her yerde kaza olabilir, hata olabilir, ihmal olabilir... 35 köylünün öldürülmesi de, bir kazadır!..
O halde, bırakalım soruşturma tamamlansın ve sorumlular her kimse, cezalarını çeksinler!..
BİR BİT YENİĞİ VAR AMA!
Şahsen ben, BDP yetkililerinin gösterdiği haddinden fazla şiddete bakınca; ister istemez, altında bir çapanoğlu, bir bit yeniği arıyor ve gazetemizin manevi kurucusu merhum Ahmet Amcanın şu sözlerini hatırlıyorum;
Deli arıyorsun ki,
Geçit yoklatasın!
Öyle yaparlarmış ya;
Dar bir geçite gelindiğinde, deliyi öne sürerlermiş!.. Bir mayın veya pusu filân varsa, deli önden gitsin ki; ölecekse, deli ölsün!..
Siz olsanız, sormaz mısınız;
Sürekli operasyon yapılan bugünlerde, köylüleri kaçağa gitmeye kim yönlendirdi?.. Geride kalan köylülerin; Asker var, gelmeyin! uyarılarına rağmen, onları sınırı geçmeye kim zorladı?..
Yoksa, o köylüler, merhum Ahmet Amcanın sözündeki gibi, sınırın yoklatıldığı deliler miydi?.. Onlar sınırı yoklayacaklar, bir tehlike olmadığını gören PKKlı teröristler de arkalarından mı gelecekti?..
BDPlilerin kahkahalarını görünce; Niye olmasın diyorum, belki de; Köylüler öldü ama, PKKlıları kurtardık diye seviniyorlardır!..
Ne yani, olamaz mı?!?..
Terör örgütünün sözde Hakkari sorumlusu Andok kod adlı terörist ile sözde sorumlu Murat kod adlı teröristin aralarında geçen telsiz konuşmaları da bunun bir kanıtıdır.
Telsiz konuşmalarında, her iki terörist birbirlerine özetle şöyle diyor:
Nasıl olayım arkadaş? Arkadaşların moralleri çok çok iyi!.. 5 karakol bassak bu kadar etki etmezdi herhalde... Asker, bundan sonra operasyon yapamaz herhalde!.. Bu olay bizi çok rahatlattı.. Hele vekillerin ağlaması vardı ya, bütün Uludereyi kazandırdı bize... Gerçi kahkaha atanlar da vardı ama, boşver medya üstüne gitmedi, iyi oldu!..
Bu konuşma, BDPlilere ithaf olunur!..
Başbuğ bir sıçradı, iki sıçradı!
Taa 12 Ağustos 2011 tarihli yazısında, yazarımız Ersoy Dede, demişti ki; Başbuğ olmadan olmaz!
Ve eklemişti: Üstelik Başbuğa bir sürprizim daha var... Sadece Hasan Iğsızın ve avukatının ifadeleri olsa neyse; İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kabul ettiği iddianamenin, sanık avukatlarına dağıtılan ek klasörlerine bakınca, İlker Başbuğun bu işten yırtamayacağını açık açık görüyorsunuz.
Gerçekten, bu iş İlker Başbuğsuz olmazdı... Nitekim, olmadığı görüldü... Tanksavarları gösterip, bunlar boru diyen, İrtica ile Mücadele Eylem Plânı için de kâğıt parçası ifadesini kullanan Org. İlker Başbuğ, çekirge misali bir zıpladı, iki zıpladı ama sonunda yargının kucağına düştü...
Andıç olayında bütün yollar İlker Başbuğa çıkınca, mahkeme dedi ki; Gereğini yapın!
Savcılık da, dün gereğini yaptı ve İlker Başbuğ hakkında soruşturma açıldığını duyurdu.
Savcının bu açıklaması, BDPlilerin cayırtılarına da okkalı bir cevaptır... BDPliler; 35 kişinin ölümü olayının örtbas edileceğini iddia ediyorlar ya; işte bu gelişme, onlara da bir cevaptır...
Savcının soruşturma açması, bu ülkede hiçbir şeyin gizli kalmayacağını, Genelkurmay başkanlarına bile dokunulabileceğini göstermiştir ki; korkmasınlar, operasyon kazası da kesinlikle örtbas edilemez, sorumlular yargı önüne çıkarılır!..