Komutanla 35 kişinin ölümünü konuştum...
Ordudan neden ayrıldım?..
Anlatayım:
Öyle bir noktaya gelmiştim ki...
Herhangi bir konuyla karşılaştığımda bir Ayet, bir Hadis geliyordu aklıma...
Ya da bir İslam büyüğünün sözü geliyordu...
Cenab-ı Allah beni, bir görev için dünyaya getirmişti...
Bu bilinçle yaşamaya çalışıyordum.
İçki...
İçki içiliyordu...
Karışmadım...
Ben, içki içmiyordum...
Oruç tutuyordum...
Kimseye karışmıyordum...
Ama bir yere kadar!..
Bin Aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinde bile Gazinoda içki içilince...
Bir Kul olarak tepki gösterdim...
EY Kul...
Dayandın, dayandın, dayandın...
Ama bir noktadan sonra Azamet göster!..
Ve tepki gösterdim...
Benim bu tepkim karşısında bir şey diyemediler...
Ama göreve atandıktan sonra girdiğim her imtihanda ellerinden gelen engellemeyi yapıyorlardı.
Hiç kimseye vermedikleri görevleri bana veriyor, hiç kimseye yaptırmadıkları ödevleri bana yaptırıyorlardı.
Ve ayrıldım.
Ayrılmasaydınız resen atılır mıydınız?..
Hayır atılmazdım!..
Çünkü...
-Evet?..
Ben hep fert olarak yaşadım. Namazlarımı kıldım... Namaz borçlarımı ödemeye çalıştım...
-Bir cemaatle yakınlığınız olsaydı?..
Atılabilirdim. Atılanlar çok oldu!..
-Korktunuz da mı bir cemaate girmediniz?..
Cemaatte olmadım. Ama... Cemaatte olmasam da...
Göze battım...
Kadir gecesi içki içilmesine razı olamadım. Bu öyle bir yol ki arayan bulamaz.. .Ama aramadan da bulunmaz... Allah bana o zaman cemaati nasip etmemişti... Ama, fert olarak tepkimi koyabilmeyi nasip etmişti. Bir çocuk ne kadar ağlarsa ağlasın, vakti gelmeden kalemler yürümez!..
Karar verdiniz ve ayrıldınız... Aradınız mı, özlemini çektiniz mi oranın...
Eh işte...
Maddi olarak?..
Düşünmedim!.. Bir kul, çok aceleci davranmayıp da gerçek manada tevekkül ederse, Yüce Allah, o kula, yeni duruma hazırlamış olarak karar verdirtiyor!..
Bir Asker... Hem de iyi bir rütbedeyken, sevdiği Kurumdan ayrılmış...
Dinliyorum:
Orta ikinci sınıftaydım... Babam televizyon almıştı. Televizyonun ilk zamanları... Babam televizyonu ilk aldığı zaman açtım ve karşıma Yunus Emre çıktı...
O gün bugün...
İnsan yolundan gitmeye çalıştım...
Hazır Komutanı bulduk...
Soralım: Irak Sınırında, otuz beş vatandaşın jet ateşi sonucunda öldürülmesi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bir Komutan gözüyle...
Bu alanı çok iyi bilen bir Komutan gözüyle:
Allah Rahmet eylesin... Hepsine...
Devlet ciheti açısından bakarsam...
Bazı askerler çok yanlış yaptı...
Eğer Asker, ateş edeceklerinin PKKlı olduğunu kesin olarak bilmiyorsa, öldürme olayı vahimdir.
Ateş emrini veren Hikmet nazarından baksaydı öncelikle öldürmeyi değil, enterne etmeyi düşünürdü.
Hikmet nazarından bakan, en fazla korku ateşi açtırırdı...
Uçak göndermezdi... Helikopter gönderirdi.
Onları göbekte tutardı.
Uçak gönderirsen, vurmak için göndermiş olursun.
Uçak vurur geçer, gider. Hızla uzaklaşır.
Uçakla ikaz ateşi olmaz, çünkü uçak, ateş ettim mi uzaklaşır...
Ya vurur ya vuramaz... Vurursa öldürür...
Vuramazsa kaçırır!..
Helikopter ise, grubun üzerinde turlar.
Silahı da var; hakikaten teröristse ve gerekiyorsa vurur...
Korkutması gerekiyorsa korkutur...
Geri püskürtür!..
Enterne eder!..
Evet, ortada KASIT yok...
Ama Hikmet nazarıyla bakmak da yok!..
Ve Hikmetin olmadığı yerde SONUÇ da yok!..